Tom küçük bir sersemlik hissetti.
- Tom felt a little dizzy.
Tom gökyüzünün baş döndürücü yüksekliğinden şehre baktı.
- Tom looked down upon the city from the dizzying height of the skyscraper.
Hâlâ baş döndürücü değil misin?
- Aren't you still dizzy?
Sersemlemiş hissetmeye başlıyorum.
- I'm starting to feel dizzy.
Çok sersemlemiş hissetmeye başlıyorum.
- I'm starting to feel very dizzy.
Ben hala biraz şaşkınım.
- I'm still a little dizzy.
Ben şu an biraz şaşkınım.
- I'm just a little dizzy.
Tom sersemlemiş görünüyordu.
- Tom seemed to be dizzy.
Tom sersemlemiş hissettiğini söyledi.
- Tom said he felt dizzy.
Tom şiddetli baş ağrısı ve baş dönmesi yaşıyor.
- Tom has been experiencing severe headaches and dizziness.
Mary baş dönmesinden muzdarip değildi.
- Mary didn't suffer from dizziness.
I stood up too fast and felt dizzy.
My new secretary is a dizzy blonde.
Let me have this violence and compulsion removed, there is nothing that, in my seeming, doth more bastardise and dizzie a wel-borne and gentle nature .
faintly from the valley far below came an unmistakable sound which brought me to my feet, trembling with excitement, to peer eagerly downward from my dizzy ledge.
The salesman presented me with a dizzying array of choices, and I was hard pressed to choose between them.
The dervish whirled dizzyingly fast.