Tom Mary'yi gece geç saatte rahatsız etmek istemedi, ama acil bir durumdu.
- Tom didn't want to disturb Mary so late at night, but it was an emergency.
Seni rahatsız etmek istemedim.
- I didn't mean to disturb you.
Polis, evindeki bir rahatsızlıkla ilgili raporlara cevap verdikten sonra Tom'u tutukladı.
- The police arrested Tom after responding to reports of a disturbance at his home.
Rahatsız etme korkusuyla sizi aramadım.
- I didn't call on you for fear of disturbing you.
Çalışırken beni rahatsız etmeyin.
- Don't disturb me while I'm studying.
Haber onu çok rahatsız etti.
- The news disturbed her greatly.
Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm.
- I'm sorry to disturb you.
A school of fish disturbed the water.
That guy causes a lot of trouble, you know, he's such a disturbance.