Tom çok sıkıntılıydı.
- Tom was very distressed.
Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom looks distressed.
Haber onu sıkıntıya soktu.
- The news distressed her.
Açlık insanlar arasında büyük sıkıntıya neden oldu.
- Famine caused great distress among the people.
Bu acıklı bir hikaye.
- That is a distressing story.
Hasarlı bagaj için hiç tazminat aldın mı?
- Did you receive any compensation for the damaged luggage?
Hasarlı saygınlığını onarmayı denedim.
- I tried to repair his damaged prestige.
Bu acıklı bir hikaye.
- That is a distressing story.
Zarar görmüş itibarını tamir etmeye çalıştım.
- I tried to repair his damaged prestige.
Çatı fırtınadan zarar görmüştü.
- The roof was damaged by the storm.
Biz o gemiden bir tehlike sinyali aldık.
- We've got a distress signal from that ship.
Gemi bir tehlike sinyali gönderdi.
- The ship flashed a distress signal.
Elektrik kesintileri bilgisayara hasar verdi.
- The power cuts damaged the computer.
Sami, Leyla'nın itibarına hasar verdi.
- Sami damaged Layla's reputation.
Kuraklık oradaki tüm ürünlere zarar verdi.
- The drought damaged all the crops there.
Onlara zarar verildi.
- They've been damaged.
I'm distressed that John hasn't answered my calls. I hope nothing bad happened to him on the way here.
She distressed the new media cabinet so that it fit with the other furniture in the room.