Tom son derece cılız.
- Tom is extremely weak.
Calhoun konuşmasını okuyamayacak kadar çok cılızdı.
- Calhoun was too weak to read his speech.
O, hastalığından sonra hâlâ güçsüzdü.
- She was still weak after her illness.
Bugün biraz güçsüz hissediyorum.
- I feel a little weak today.
John Bill'in zayıflığından istifade etti.
- John took advantage of Bill's weakness.
Gıda yetersizliği onu zayıf ve bitkin düşürdü.
- Lack of food had left him weak and exhausted.
Kahvemi hafif severim.
- I like my coffee weak.
Kahvemi hafif istiyorum.
- I'd like my coffee weak.
Açık kahveyi tercih ederim.
- I prefer weak coffee.
Tom açıkçası hâlâ çok zayıf.
- Tom is obviously still very weak.
İnsan zaafına müsamaha göstermek zorundasın.
- You have to allow for human weakness.
We were served stale bread and weak tea.