I have to plant trees in the garden.
- Bahçeye ağaç dikmek zorundayım.
There's not enough light in this room for sewing.
- Odada dikiş dikmek için yeterli ışık yok.
The lonely patient derives pleasure from sewing.
- Yalnız hasta dikiş dikmekten zevk alıyor.
Do you have a needle to sew on these buttons?
- Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?
Do you have a needle to sew on these buttons?
- Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?
There's not enough light in this room for sewing.
- Odada dikiş dikmek için yeterli ışık yok.
You are very good at sewing.
- Dikiş dikmekte çok iyisin.
Dancing is a perpendicular expression of a horizontal desire.
- Dans, yatay arzunun dikey bir ifadesidir.
She stood bolt upright.
- O civatayı dik durdurdu.
An empty bag can't stand upright.
- Boş torba dik duramaz.
The path zigzagged up the steep slope.
- Yol dik yamaca doğru zikzak çiziyordu.
We climbed the steep slope.
- Dik bir yamaca tırmandık.
She stopped sewing and had some tea.
- Dikiş dikmeyi bıraktı ve biraz çay içti.
The lonely patient derives pleasure from sewing.
- Yalnız hasta dikiş dikmekten zevk alıyor.
The cliff is almost vertical.
- Uçurum neredeyse diktir.
The X-axis is the horizontal axis and the Y-axis is the vertical axis.
- X ekseni yatay eksendir ve Y ekseni dikey eksendir.
They erected a statue in memory of Gandhi.
- Onlar Gandhi'nin anısına bir heykel diktiler.
The Berlin wall was erected in 1961.
- Berlin duvarı 1961'de dikildi.
Everyone's eyes were fixed upon her.
- Herkesin gözleri ona dikildi.
He fixed his eyes on me.
- Gözlerini bana dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
While driving, mind the potholes.
- Araba sürerken, çukurlara dikkat et.
Watch out! There's a pothole in the road.
- Dikkat et! Yolda çukur var.
Mom was busy with her sewing.
- Annem dikiş işleriyle meşguldü.
I'm learning to sew so that I can make myself a dress.
- Kendime bir elbise yapabileyim diye dikiş dikmeyi öğreniyorum.
She is sewing a dress.
- O bir elbise dikiyor.
My mother gave me her sewing machine.
- Annem bana dikiş makinesini verdi.
How beautiful my sewn drapes are.
- Dikili perdelerim ne kadar güzel.
He sewed a dress for me.
- O benim için bir elbise dikti.
Tom sewed the button back on his shirt.
- Tom düğmeyi gömleğine geri dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
Can you sew on these buttons for me?
- Sen bu düğmeleri benim için dikebilir misin?
Do you have a needle to sew on these buttons?
- Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?
I think Tom needs stitches.
- Sanırım Tom'un dikişlere ihtiyacı var.
She needed five stitches.
- Ona beş dikiş atıldı.
She watched the birds intently and joyfully.
- Kuşları dikkatle ve sevinçle izledi.
Everyone but Tom listened intently.
- Tom'dan başka herkes dikkatle dinledi.
The higher we climbed, the steeper became the mountain.
- Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.
In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us.
- Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.
About a dozen trees had soon been planted.
- Yaklaşık bir düzine ağaç kısa sürede dikilmişti.
Tom's a stiff-necked old man.
- Tom dik kafalı yaşlı bir adam.
In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work.
- İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.
I've heard that sitting up straight is bad for your back.
- Dik oturmanın sırtın için zararlı olduğunu duydum.
This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters.
- Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.
The boxes are rectangular, not square.
- Kutular dikdörtgendir, kare değil.
This box is square, not rectangular.
- Bu kutu kare, dikdörtgen değil.
We should plant more flowers.
- Biz daha çok çiçek dikmemiz gerekir.
I have to plant trees in the garden.
- Bahçeye ağaç dikmek zorundayım.