She stayed up late to finish sewing your dress.
- Elbiseni dikmeyi bitirmek için geç saatlere kadar yatmadı.
You are very good at sewing.
- Dikiş dikmekte çok iyisin.
I have to plant trees in the garden.
- Bahçeye ağaç dikmek zorundayım.
In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us.
- Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.
Dancing is a perpendicular expression of a horizontal desire.
- Dans, yatay arzunun dikey bir ifadesidir.
She stood bolt upright.
- O civatayı dik durdurdu.
An empty bag can't stand upright.
- Boş torba dik duramaz.
The path zigzagged up the steep slope.
- Yol dik yamaca doğru zikzak çiziyordu.
We climbed the steep slope.
- Dik bir yamaca tırmandık.
The lonely patient derives pleasure from sewing.
- Yalnız hasta dikiş dikmekten zevk alıyor.
There's not enough light in this room for sewing.
- Odada dikiş dikmek için yeterli ışık yok.
Keep away from the vertical cliff! she shouted.
- Dikey kayalıklardan uzak durun! o bağırdı.
Tango is the vertical expression of a horizontal desire.
- Tango, yatay arzuların dikey anlatımıdır.
I have to plant trees in the garden.
- Bahçeye ağaç dikmek zorundayım.
An immense monument was erected in honor of the eminent philosopher.
- Büyük filozofun şerefine muazzam bir anıt dikildi.
They erected a statue in memory of Gandhi.
- Onlar Gandhi'nin anısına bir heykel diktiler.
He fixed his eyes on me.
- Gözlerini bana dikti.
Everyone's eyes were fixed upon her.
- Herkesin gözleri ona dikildi.
Do you have a needle to sew on these buttons?
- Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
You should look out for potholes when driving.
- Araba sürerken çukurlara dikkat etmelisin.
Tom made a list of potential problems that we should watch out for.
- Tom dikkat etmemiz gereken potansiyel sorunların bir listesini yaptı.
There is a sewing machine and an ironing board in the room where Tom used to sleep.
- Tom'un eskiden uyuduğu odada bir dikiş makinesi ve bir ütü masası var.
My mother gave me her sewing machine.
- Annem bana dikiş makinesini verdi.
There is a sewing machine and an ironing board in the room where Tom used to sleep.
- Tom'un eskiden uyuduğu odada bir dikiş makinesi ve bir ütü masası var.
I bought a new sewing machine.
- Ben, yeni bir dikiş makinesi satın aldım.
How beautiful my sewn drapes are.
- Dikili perdelerim ne kadar güzel.
Her mother sewed a skirt for her.
- Annesi ona bir etek dikti.
She sewed a button on her coat.
- O, ceketine bir düğme dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
Can you sew on these buttons for me?
- Sen bu düğmeleri benim için dikebilir misin?
Do you have a needle to sew on these buttons?
- Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?
The doctor gave her four stitches.
- Doktor ona dört dikiş attı.
I think Tom needs stitches.
- Sanırım Tom'un dikişlere ihtiyacı var.
Everyone but Tom listened intently.
- Tom'dan başka herkes dikkatle dinledi.
She watched the birds intently and joyfully.
- Kuşları dikkatle ve sevinçle izledi.
The higher we climbed, the steeper became the mountain.
- Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.
Tom planted three apple trees in his yard.
- Tom bahçesine üç elma ağacı dikti.
In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us.
- Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.
Tom's a stiff-necked old man.
- Tom dik kafalı yaşlı bir adam.
In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work.
- İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.
I've heard that sitting up straight is bad for your back.
- Dik oturmanın sırtın için zararlı olduğunu duydum.
This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters.
- Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.
This box is square, not rectangular.
- Bu kutu kare, dikdörtgen değil.
The boxes are rectangular, not square.
- Kutular dikdörtgendir, kare değil.
Do you have a needle to sew on these buttons?
- Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?