Bir İngiliz olarak, o, İngiliz ve Amerikan kullanımı arasındaki farklara özellikle duyarlı.
- As an Englishman, he is particularly sensitive to the differences between English and American usage.
Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
- Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
Tom'un ve benim farklılıklarımız var.
- Tom and I have our differences.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
Fark bu: o senden daha çok çalışıyor.
- The difference is this: he works harder than you.
Facebook ve Twitter arasındaki fark, Twitter'ın bir mikroblog servisi olmasıdır.
- Difference between Facebook and Twitter is, Twitter is a microblogging service.
Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
- Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
Tom farklı olmak istiyor.
- Tom wants to be different.
Sen her zaman farklı olmak zorundasın.
- You always have to be different.
Yasalar ABD'de eyaletten eyalete değişiklik göstermektedir.
- Laws differ from state to state in the United States.
Yazar Hollandalı ve Amerikalı öğrencilerle çalışırken hangi kültürel farklılıkları buldu?
- What cultural differences did the author find in working with Dutch and American students?
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.
- Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.
İki köpek farklı olabilir fakat benzer.
- Two dogs can be different, but similar.
Ace 2 is back on track after the original director resigned, citing creative differences with the star.
There are three differences between these two pictures.
The line of the horizon was clear and hard against the sky, and in one particular quarter it showed black against a silvery climbing phosphorescence that grew and grew. At last, over the rim of the waiting earth the moon lifted with slow majesty till it swung clear of the horizon and rode off, free of moorings; and once more they began to see surfaces--meadows wide-spread, and quiet gardens, and the river itself from bank to bank, all softly disclosed, all washed clean of mystery and terror, all radiant again as by day, but with a difference that was tremendous.
... One of the biggest differences I'd say is just the travel. ...
... care, the role of government, and governing, with an emphasis throughout on differences, ...