Tom farklı olmak istiyor.
- Tom wants to be different.
Sen her zaman farklı olmak zorundasın.
- You always have to be different.
Yasalar ABD'de eyaletten eyalete değişiklik göstermektedir.
- Laws differ from state to state in the United States.
İki köpek farklı olabilir fakat benzer.
- Two dogs can be different, but similar.
Çılgınlık, sonuçların farklı olacağını umarak, aynı deneyimi tekrarlamaktır.
- Madness is repeating the same experience, expecting the results to be different.
Tom değişik bir cevap verdi.
- Tom gave a different answer.
İspanyolcada, değişiklikleri ve dönüşümleri göstermek için birçok farklı ifadeler vardır.
- In Spanish, there are many different expressions to indicate changes and transformations.
Tom başka herhangi birinden çok farklı değil.
- Tom isn't very different from anybody else.
Ben başka herkesten o kadar farklı mıyım?
- Am I that much different from everyone else?
İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi arasında bazı farklar vardır.
- There are some differences between British English and American English.
Fark bu: o senden daha çok çalışıyor.
- The difference is this: he works harder than you.
Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.
- In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans.
Senin fikirlerin benimkinden farklı.
- Your ideas are different from mine.
Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
- Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
Üniformalar okuldan okula farklılık gösterir.
- Uniforms differ from school to school.
Sofra adabı ülkeden ülkeye farklılık gösterir.
- Table manners differ from country to country.
Daha genç kuşak şeylere farklı şekilde bakar.
- The younger generation looks at things differently.
Bilim adamları bunu farklı şekilde yorumluyor.
- Scientists interpret it differently.
Senin yaptığından başka türlü yapardım.
- I would do it in a different way than you did.
Yazar Hollandalı ve Amerikalı öğrencilerle çalışırken hangi kültürel farklılıkları buldu?
- What cultural differences did the author find in working with Dutch and American students?
Tom'un ve benim farklılıklarımız var.
- Tom and I have our differences.
Bir İngiliz olarak, o, İngiliz ve Amerikan kullanımı arasındaki farklara özellikle duyarlı.
- As an Englishman, he is particularly sensitive to the differences between English and American usage.
Bir müzisyen seslerdeki küçük farkları anlayabilir.
- A musician can appreciate small differences in sounds.
Yazar Hollandalı ve Amerikalı öğrencilerle çalışırken hangi kültürel farklılıkları buldu?
- What cultural differences did the author find in working with Dutch and American students?
Bu iki ülke arasında önemli farklılıklar var.
- There are significant differences between those two countries.
Çok sayıda çeşitli kurabiyeler var.
- There are many different types of cookies.
Birçok astronom çeşitli farklı teknikler kullanarak Hubble sabitini ölçmek için çok çalışıyor.
- Many astronomers are working hard to measure the Hubble constant using a variety of different techniques.
Jimmy'nin resimleri diğer insanlarınkinden farklıydılar.
- Jimmy's pictures were different from other people's.
Tom'u ilk kez gördüğümde, onun şimdiye kadar karşılaştığım diğer bir erkekten farklı olduğunu biliyordum.
- When I first laid eyes on Tom, I knew he was different from any other man I'd ever met.
Filler üç farklı türe ayrılır.
- Elephants are divided into three different species.
Tom ve Mary farklı kapılardan ayrıldı.
- Tom and Mary left through different doors.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
Benim görüşüm onunkinden farklı.
- My opinion differs from his.
Fikriniz benimkinden tamamen farklı.
- Your idea differs entirely from mine.
There are three differences between these two pictures.
The line of the horizon was clear and hard against the sky, and in one particular quarter it showed black against a silvery climbing phosphorescence that grew and grew. At last, over the rim of the waiting earth the moon lifted with slow majesty till it swung clear of the horizon and rode off, free of moorings; and once more they began to see surfaces--meadows wide-spread, and quiet gardens, and the river itself from bank to bank, all softly disclosed, all washed clean of mystery and terror, all radiant again as by day, but with a difference that was tremendous.
In any case, poor black respondents living in high-poverty neighborhoods are most likely to view their neighborhood as a single block or block group and to use this definition consistently when asked about different neighborhood characteristics and activities.
Mona is different from Eloise.
Several different scientists all reached this conclusion at about the same time.
Recent research in the field of sociolinguistics and related fields has shown that women and men speak differently.
... destiny over what we install on our computers. Both sides want control, they just differ ...
... it is imaginable that living standards would differ by more than a factor of 100 from where ...