Tom'un yüzünde bir çaresizlik görüntüsü vardı.
- Tom had a look of desperation on his face.
İntihar çaresizlik davranışıdır.
- Suicide is an act of desperation.
O bir umutsuzluk eylemiydi.
- It was an act of desperation.
Umutsuzluktan dolayı o plana vardık fakat kitap iyi sattı.
- We arrived at that plan out of pure desperation, but the book sold well.
Umutsuzca intikamını almak istedi.
- She wanted desperately to get her vengeance.
Umutsuz insanlar çoğu kez korkunç şeyler yaparlar.
- Desperate men often do desperate things.
Tom çaresiz hissetmeye başlıyordu.
- Tom was starting to feel desperate.
Tatoeba kullanıcıları kendilerini yalnız ve çaresiz hissetmemeliler.
- Users of Tatoeba shouldn't feel alone and desperate.
Umutsuz insanlar çoğu kez korkunç şeyler yaparlar.
- Desperate men often do desperate things.
O, kıyıya ulaşmak için aşırı derecede çaba sarfetti.
- He made desperate efforts to reach the shore.
Tom'un tıbbi bakıma çok ciddi şekilde ihtiyacı var.
- Tom is in desperate need of medical care.
Tom'un çok ciddi biraz yardıma ihtiyacı var.
- Tom is in desperate need of some help.
Umutsuz bir eşin tehlikeli şeyler yapma kapasitesi vardır.
- A desperate wife has the capacity to do dangerous things.
I was so desperate at one point, I even went to see a loan shark.