Tom ona umutsuzca âşık olmuştu.
- Tom had fallen desperately in love with her.
Tom Mary'nin söylediğinin gerçek olduğuna umutsuzca inanmak istedi.
- Tom wanted desperately to believe what Mary said was true.
Gönüllülere son derece ihtiyaç vardır.
- Volunteers are desperately needed.
Bir arabaya son derece ihtiyacım var.
- I desperately need a car.
... unit someone who isn't desperately hungry and needy someone who doesn't ...