derse

listen to the pronunciation of derse
Turkish - English
course of study
an integrated course of academic studies; "he was admitted to a new program at the university"
{i} course of academic studies; major, main subject of study chosen by a college or university student; instruction that is given in a series of lessons
an integrated course of academic studies; "he was admitted to a new program at the university
education imparted in a series of lessons or class meetings; "he took a course in basket weaving"; "flirting is not unknown in college classes"
ders
lesson

The lesson is science. - Dersimiz fen bilgisi.

In Soviet Russia, lesson teaches teacher! - Sovyet Rusya'da ders öğretmene öğretir!

ders
class

You must not speak Japanese during the class. - Ders esnasında Japonca konuşmamalısın.

You must not speak Japanese during the class. - Ders esnasında Japonca konuşmamalısınız.

ders
{i} lecture

The lecture is composed by two parts, one theoretical, the other practical. - Ders iki bölümden oluşuyor; biri teorik, diğeri pratik.

I advise you to be careful in making notes for the lecture. - Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim.

ders
subject

English has become my favorite subject. - İngilizce en sevdiğim ders oldu.

Mathematics is his best subject. - Matematik onun en iyi dersidir.

derse girmek
attend a class
derse katılmak
attend the lesson
derse katılım
attendance to lesson
ders
instruction

Instructional videos are a key component of many online courses. - Öğretim videolar birçok çevrim içi derslerin önemli bir bileşenidir.

ders
moral

Did you understand the moral of this story? - Bu hikayeden alınacak dersi anladın mı?

Every fable ends up with a moral. - Her masal, alınacak bir dersle biter.

ders
period

We have French in third period. - 3. dönemde Fransızca dersimiz var.

In this school, a period is fifty minutes long. - Bu okulda bir ders saati elli dakika uzunluğundadır.

ders
teaching

Our principal does no teaching. - Okulu müdürümüz derse girmez.

In Flanders between 10 and 20 percent of professors and lecturers teaching in English did not attain the required language level. - Flandre'da İngilizce olarak ders veren profesör ve öğretim elemanlarının yüzde 10 ila 20 arasındakileri, gerekli dil seviyesine ulaşmadılar.

ders
training
ders
lesson, class, course, lecture, subject; lesson, moral, example, warning
ders
(ibret) one in the eye
ders
morals
ders
object lesson
ders
lesson, class; course
ders
warning, example, lesson
ders
example

We should follow his example. - Biz onun dersini izlemeliyiz.

eller ne derse dersin
no matter what they say
eller ne derse dersin
no matter what others say
kim ne derse desin
no matter what day say
Turkish - Turkish

Definition of derse in Turkish Turkish dictionary

ders
Öğretmenin öğrenciye belirli bir sürede verdiği bilgi: "Mektepten kaçmıyor, bazı derslerden zevk alıp saatlerce çalıştığım oluyordu."- S. F. Abasıyanık
DERS
(Osmanlı Dönemi) Tenbih, tâlimat, vazife. Bir şeyi öğrenmek için muallim veya o işi iyi bilen birisinden azar azar alınan vazife
DERS
(Osmanlı Dönemi) Akıl
ders
Bu bilgi aktarımı için ayrılan süre. Öğrencinin öğrenmek zorunda olduğu bilgi: "Bir yakınlık kurmak için derslerini soracak oluyordu."- N. Cumalı
ders
Bir olayın bellekte bıraktığı öğretici iz, öğüt, ibret: "En iyisi, kıyının verdiği şu ekoloji dersini uygulamak mı dersiniz?"- H. Taner
Ders
sebak
ders
Öğretmenin öğrenciye sınıfta, belirli bir sürede verdiği bilgi
ders
Bir olayın bellekte bıraktığı öğretici iz, öğüt, ibret
ders
Öğrencinin öğrenmek zorunda olduğu bilgi
ders
Bu bilgi aktarımı için ayrılan süre
derse
Favorites