We measured the depth of the river.
- Nehrin derinliğini ölçtük.
It shows the depth of his love for his family.
- Bu onun ailesine olan aşkının derinliğini gösterir.
The depth of the crisis had been exaggerated.
In the depths of the night,.
Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
- Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
How deep is this lake?
- Bu göl ne kadar derin?
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
Tom sighed profoundly.
- Tom derinden içini çekti.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.