This book profoundly impressed me.
- Bu kitap beni derinden etkiledi.
Tom sighed profoundly.
- Tom derinden içini çekti.
She is deeply attached to her parents.
- O anne ve babasına derinden bağlıdır.
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
I was deeply impressed by the scenery.
- Manzaradan derinden etkilendim.