Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
- Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
The roots of this tree go down deep.
- Bu ağacın kökleri derinlere uzanıyor.
This book profoundly impressed me.
- Bu kitap beni derinden etkiledi.
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.
Tom is a deep-sea diver.
- Tom derin deniz dalgıcıdır.
Do you have deep sea phobia?
- Derin deniz fobisine sahip misin?
Very little is known about the deep sea.
- Derin deniz hakkında çok az şey biliniyor.
Bob thought deeply about that matter.
- Bob o konuyu derin derin düşündü.
Tom gazed deeply into Mary's eyes.
- Tom Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
Do you have a freezer?
- Bir derin dondurucun var mı?
We have a freezer in the basement.
- Bodrumda bir derin dondurucumuz var.
My husband and daughter are fast asleep.
- Kocam ve kızım derin uykuda.
The old man was fast asleep when the bear came.
- Ayı geldiğinde yaşlı adam derin uykudaydı.
This lake is the deepest in Japan.
- Japonya'da bu göl en derin göldür.
This lake is deepest at this point.
- Bu göl bu noktada en derin.
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.