He sat next to the stream.
- O, dereye yakın oturdu.
There is some coal in the stream.
- Derede biraz kömür var.
We also failed to find gold in the brook.
- Biz de derede altın bulamadık.
We haven't found gold in the brook either.
- Biz de derede altın bulmadık.
When I was young, I used to go swimming in a nearby creek.
- Gençken yakın bir derede yüzmeye giderdim.
The creek's to our right.
- Dere bizim sağımıza doğru.
Tom runs extremely well.
- Tom son derece iyi koşuyor.
It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing.
- Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.
There is no fish in the burn.
- Derede hiç balık yok.
Many passengers suffered third degree burns.
- Birçok yolcu, üçüncü derece yanıklardan muzdaripti.
Than herde he a voyce sey, ‘Sir Galahad, I se there envyrowne aboute the so many angels that my power may nat deare the!’.