Definition of depress in English Turkish dictionary
- {f} moralini bozmak
- {f} bastırmak
- durgunlaştırmak
- -e basmak
- (Muzik) kalın sesten okumak
- değerini azaltmak
- alçaltmak
- miktarını azaltmak
- keyfini kaçırmak
- içini karartmak
- basmak
- üzmek
- üz
Leyla, en yakın arkadaşı Salima'nın kaybı üzerine derin bir depresyona girdi.
- Layla slipped into a deep depression over the loss of her best friend, Salima.
Tom depresif ve üzgün.
- Tom is depressed and upset.
- bastır
- (Askeri) ALÇALIŞ VERMEK: Yükseliş tertibatı vasıtasıyla bir silahın namlusunu indirmek
- {f} üzmek, canını sıkmak, moralini bozmak
- {f} neşesini kaçırmak
- {f} değerini/miktarını azaltmak
- bastı
- dili kolunu kanadını kırmak
- kuvvetten düşürmek
- {f} sıkmak
- {f} -i bastırmak, -e basmak
- {f} azaltmak
- bastır,üz
- depressible şevki kırılır
- kasvet vermek
- {f} kısmak
- {f} kuvvetten düşürmek, zayıflatmak
- {f} düşürmek
- indirmek
- depressed
- morali bozuk
Tom Mary'nin neden çok morali bozuk göründüğünü merak ediyordu.
- Tom wondered why Mary seemed so depressed.
Tom'un son zamanlarda Morali bozuk.
- Tom has been depressed lately.
- depressing
- bunaltıcı
Bu kasaba çok bunaltıcı.
- This town is so depressing.
Bu yer çok bunaltıcı.
- This place is so depressing.
- depression
- {i} bunalım
Fadıl, Büyük Bunalım sırasında doğdu.
- Fadil was born during the Great Depression.
Büyük Bunalım, gangsterlerin altın çağındaydı.
- The Great Depression was the golden age of gangsters.
- depression
- depresyon
Onun ölümünden sonra, o depresyona girdi.
- After her death, he sunk into depression.
Mary şiddetli depresyon belirtileri gösteriyor.
- Mary is showing signs of severe depression.
- depression
- çöküntü
- depressed
- {s} bunalımlı
Tom bunalımlı görünüyordu.
- Tom looked depressed.
Tom bunalımlı görünüyordu.
- Tom seemed depressed.
- depress the market
- fiyatları indirmek
- depression
- (Ticaret) kriz
Ekonomi hafif bir krizde.
- The economy is in a slight depression.
Ekonomist, sürüp giden bir ekonomik kriz sezinledi.
- The economist anticipated a prolonged depression.
- depressed
- karamsar
O sonuç hakkında karamsar.
- He's depressed about the result.
Onun karamsarlığı etrafındakilerin moralini bozdu.
- His pessimism depressed those around him.
- depressed
- sanayisi gelişmemiş
- depressed
- üzülmüş
- depressed
- kahrolmak
- depressed
- süngüsü düşük
- depressed
- kahretmek
- depressed
- (Tıp) debrese
- depressed
- düşük
- depressed
- basık
- depressed
- çökkün
- depressed
- alçak
- depressed
- kasavetli
- depressed
- üzgün
Tom depresif ve üzgün.
- Tom is depressed and upset.
- depressed
- sıkkın
Canın sıkkın görünüyorsun. Bir şey mi oldu.
- You look depressed. Did something happen?
- depressed
- durgun (piyasa)
- depressed
- keyifsiz
Kendimi biraz keyifsiz hissediyorum.
- I feel a bit depressed.
- depressing
- (Ticaret) düşürücü
- depressing
- iç karartarak
- depression
- (Biyokimya) baskılama
- depression
- (Ticaret) şiddetli durgunluk
- depression
- basınç düşmesi
- depression
- (Coğrafya) çukurluk
Yolda bazı çukurluklar var.
- There are some depressions in the road.
- depression
- (Ticaret) ekonomik kriz
Ekonomist, sürüp giden bir ekonomik kriz sezinledi.
- The economist anticipated a prolonged depression.
- depression
- kasavet
- depression
- (Askeri) alçalma
- depression
- (Askeri) inhitat
- depression
- (Askeri) alçalış verme
- depression
- döngü
- depression
- bun
Fadıl, Büyük Bunalım sırasında doğdu.
- Fadil was born during the Great Depression.
Büyük Bunalım, gangsterlerin altın çağındaydı.
- The Great Depression was the golden age of gangsters.
- depression
- moral bozukluğu
- depression
- basınç azalması
- depression
- (Denizbilim) baskılayan
- depression
- plak
- depression
- sıkıntı
- depression
- keyifsizlik
- depression
- durgunluk
- depression
- (Denizbilim,Meteoroloji) alçak
- depression
- (Denizbilim) baskılanma
- depression
- (Pisikoloji, Ruhbilim,Tıp) ruhsal çöküntü
- depression
- girinti
- depressions
- bunalımlar
- depressed
- {f} üz
Bu felsefe kitabını okumak beni üzüyor.
- Reading this philosophy book is making me depressed.
Tom depresif ve üzgün.
- Tom is depressed and upset.
- depressing
- kasvet verici
- depressing
- {f} üz
- depressing
- can sıkan
- depression
- çökkünlük
- depression
- {i} çökme
- depression
- ekonomik daralma
- depression
- çukur
Yolda bazı çukurluklar var.
- There are some depressions in the road.
- depressed
- Depresyona girmiş, bunalımlı
I feel depressed.
- depressed
- {f} bastır
- depressing
- iç karartıcı
Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.
- Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
Bundan daha iç karartıcı bir şey düşünemiyorum.
- I can't think of anything more depressing than that.
- depression
- depresyonda
- depressed
- canı sıkılmış
- depressed
- {s} değeri düşürülmüş
- depressed
- {s} çökmüş
Çökmüş ekonomi iyileşme belirtileri gösterdi.
- The depressed economy showed signs of improving.
- depressed
- x üz/indir/bastır
- depressed
- (Biyoloji) deprese
- depressed
- {s} kederli
- depressed
- {s} durgun (piyasa/ekonomi)
- depressed
- {s} durgun
Borsa ciddi biçimde durgun.
- The stock market is severely depressed.
- depressed
- {s} darboğazda olan
- depressed
- gelişmemiş/basık/üzgün
- depressed
- (Tıp) Çukurluk gösteren, çukurlaşmış
- depressed
- (Tıp) Bastırılmış, çalışma temposu düşürülmüş
- depressed
- (Tıp) Ruhi çöküntü gösteren, hüzünlü, kederli
- depressed
- deprese,v.üz: adj.canı sıkkın
- depressed
- {s} düşürülmüş
- depressed
- {s} bastırılmış
- depressing
- {s} moral bozucu
Sanırım o biraz moral bozucu.
- I think he's a bit depressing.
- depressing
- x üz/indir/bastır
- depressing
- {s} acıklı
- depressing
- sıkıntılı/bunaltıcı
- depressing
- {s} hüzünlü
Tom'un hikayesi çok hüzünlüydü.
- Tom's story was very depressing.
- depressingly
- sıkıntı verici bir şekilde
- depressingly
- sıkıntı verici şekilde
- depressingly
- kasvetlice
- depressingly
- hüzünlü olarak
- depressingly
- depresif bir şekilde
- depressingly
- iç karartıcı bir halde
- depressingly
- düşürücü bir şekilde
- depression
- (Askeri) ALÇALIŞ VERME: Yükseliş tertibatı vasıtasıyla bir silahın namlu ağzını, özellikle yatay vaziyetten daha aşağıya indirmek. 2. DEPRESYON BÖLGESİ Yüksek basınçla çevrili alçak barometrik bölge
- depression
- {i} daralma
- depression
- {i} buhran
Büyük Buhran, suçta büyük bir artışa neden oldu.
- The Great Depression triggered a great surge in crime.
Büyük Buhran 1929'da başladı ve 1930'larda sona erdi.
- The Great Depression started in 1929 and ended in the 1930's.
- depression
- {i} alçak basınç alanı
- depression
- {i} bastırma
- depression
- basma/çukur/bunalım
- depression
- hüzun
- depression
- {i} kasvet
- depression
- {i} ruhb. depresyon, çöküntü
- depression
- {i} değerini düşürme
- depression
- (Tıp) Ruhi veya bedeni düşkünlük hali, dermansızlık, depresyon (ezilmiş bir kemik üzerindeki iz için de kullanılır)
- depression
- {i} piyasada durgunluk, ekonomik kriz
- depression
- düşkünlük
- depression
- dermansızlık
- depression
- (Diş Hekimliği) 1. Yüzeyde girinti. 2. Bunalımlı ruh hali; moral çöküntü