değişmek

listen to the pronunciation of değişmek
Turkish - English
change

It is not the strongest of the species that survive, not the most intelligent, but the one most responsive to change. - O, yaşayan türlerin en güçlüsü değil, en zekisi değil fakat değişmek için en duyarlı olanıdır.

I just wish things didn't have to change. - Ben sadece işlerin değişmek zorunda olmamasını diliyorum.

amend
turn to
modify
shift
convert
switch
vary

The prices of certain foods vary from week to week. - Bazı gıdaların fiyatları haftadan haftaya değişmektedir.

chop round
(used in a negative form) to be unwilling to trade (someone, something) for (anyone else, anything else): Bu çamaşır makinesini dünyaya değişmem. I won't trade this washing machine for the world
chop about
alter
to exchange (things) with (someone)
shade
to change, become different, alter
alternate
exchange
mutate
to change; to alter; to vary; to exchange, to trade, to barter
to change (one's clothes). değişen yıldız variable star
evolve
barter
turn into
trade
yoyo
{f} fluctuate
değişme
interchange
yer değişmek
interchange
değişme
switch
değişme
{i} turn

The leaves have begun to turn. - Yaprakların rengi değişmeye başladı.

değiş
barter

He was bartering information. - Bilgi değiş tokuş ediyordu.

değişme
transition
değişme
shift
değişme
{i} alteration
değiş
swap

Do you want to swap jobs? - İşleri değiştirmek ister misiniz?

Would you like to swap jobs? - İşleri değiştirmek ister misin?

değişme
gradient
değişme
(Ticaret) modification
değişme
variant
değişme
amendment
değiş
{f} varying

There are varying explanations. - Değişik açıklamalar var.

değiş
vary

The prices of certain foods vary from week to week. - Bazı gıdaların fiyatları haftadan haftaya değişmektedir.

Social customs vary from country to country. - Sosyal gelenekler ülkeden ülkeye değişir.

değiş
{f} ranging

Many boys and girls ranging from 12 to 18 entered the contest. - 12 ila 18 arasında değişiklik gösteren birçok erkek ve kız yarışmaya katıldı.

In Colombia, the population is classified into social strata ranging from one to six, one being the poorest and six being the richest. - Kolombiya'da nüfus birden altıya kadar değişen sosyal katmanlara göre sınıflandırılır. Bir en fakir olma ve altı en zengin olma.

değiş
{f} range

Because the distance between the Sun and Mars varies, temperatures range from -125 degrees Celsius in the Martian winter to 22 degrees Celsius in the Martian summer. - Güneş ve Mars arasındaki mesafe değiştiği için, sıcaklıklar Mars kışında -125 santigrat derece ile Mars yazında 22 santigrat derece arasında değişir.

In the summer, the temperature ranges from thirty to forty degrees Celsius. - Yazın, sıcaklık otuzla kırk santigrat arasında değişkenlik gösterir.

değiş
{f} change

That will change nothing. - O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.

That'll change nothing. - O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.

değiş
{f} changing

Patterns of married life are changing a lot. - Evlilik yaşam şekilleri çok değişiyor.

He's always changing his mind. - O her zaman fikrini değiştiriyor.

değiş
{f} alternating
değiş
{f} altering

He's proposing a suggestion for altering the research method. - O araştırma yöntemini değiştirmek için bir öneri teklif ediyor.

I'm tired of altering my plans every time you change your mind. - Senin her fikrini değiştirdiğin zaman planlarımı değiştirmekten usandım.

değişme
{i} ranging
değişme
metastasis
değişme
transmutation
değişme
mutation
değişme
conversion
değişme
change

The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known. - Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.

This town hasn't changed much in the last ten years. - Bu kasaba son on yıl içerisinde çok fazla değişmedi.

değişme
variation
değiş
{f} alternate
değişme
commutation
ağızı değişmek
to change one's tune
değiş
exchange; trade
değiş
contact

If the address changes, please contact us. - Eğer adres değişirse, lütfen bizimle bağlantı kurun.

değişme
change; variation; exchange
değişme
vary

The prices of certain foods vary from week to week. - Bazı gıdaların fiyatları haftadan haftaya değişmektedir.

değişme
chopping
değişme
vicissitude
değişme
transitional
değişme
changing

Tom's story keeps changing. - Tom'un hikayesi değişmeye devam ediyor.

I have no intention of changing. - Benim değişmeye niyetim yok.

değişme
(Tıp) meta
değişme
{i} fluctuation
değişme
switchover
iyi yönde değişmek
take a good turn
kötü yönde değişmek
take a bad turn
külahları değişmek
fall out
külahları değişmek
to fall out with
külahları değişmek/değiştirmek
colloq . to have a falling-out, quarrel with each other
rengi değişmek
discolour [Brit.]
rengi değişmek
to discolour
rengi değişmek
discolor
suratı değişmek
1. to take a firmer line, adopt a firmer tone. 2. for the expression on one's face to change
yavaş yavaş değişmek
shade away
yavaş yavaş değişmek
shade off
üstünü değişmek
to change
üzerini değişmek
change

Tom doesn't have to change. - Tom üzerini değişmek zorunda değil.

Turkish - Turkish
Çok değer vermek
Karşılıklı alıp vermek, mübadele etmek
Değiştirmek
Başka bir biçim veya duruma girmek, tahavvül etmek
Yerine başka şey veya kimse gelmek
Yerine başka şey veya kimse gelmek: "Eskiler arasında duvardaki saatli maarif takvimleri de değişmiş oluyordu."- N. Cumalı
Başka bir biçim veya duruma girmek, tahavvül etmek: "Ben gelirken yarım saat içinde hava değişmiş, kara yel kudurmuştu."- S. F. Abasıyanık
tagayyür etmek
(Osmanlı Dönemi) ZİYAFE
ruvale
(Osmanlı Dönemi) kalb olmak
Değişme
(Osmanlı Dönemi) HAVELÂN
değiş
Bir şey verip yerine başka bir şey alma, mübadele, trampa
değiş
Değme işi veya biçimi
değişme
Değişim, mübadele
değişme
Değişmek işi
değişme
Değişmek işi: "Bu kadar büyük değişme için mutlaka bir kadın parmağı lazım."- R. N. Güntekin
değişmek
Favorites