With the money Jack won from his lawsuit, he should be able to live on easy street.
- Jack davasından kazandığı parayla refah içinde yaşayabilmeli.
Dan maintained his innocence all along the lawsuit.
- Dan tüm dava boyunca masumiyetini korudu.
The defendant has no history of drug abuse.
- Davalının uyuşturucu bağımlılığı öyküsü yoktur.
The defendant was sentenced to death.
- Davalı idama mahkûm edildi.
Who is the plaintiff in this trial?
- Bu duruşmada davacı kim?
The defendant was about to stand trial when he grabbed the deputy's gun and shot the judge.
- Davalı, milletvekilinin silahını kaptığında ve yargıcı vurduğunda yargılanmak üzereydi.
Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.
- Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı.
He contributed nothing to the cause.
- O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı.
The defendant will please rise.
- Davalı lütfen ayağa kalkın.
There's nothing worse for children than litigated custody.
- Çocuklar için velayet davasından daha kötü bir şey yoktur.
At the meeting he monopolized the discussion and completely disrupted the proceeding.
- Toplantıda o, tartışmayı tekeline aldı ve davayı tamamen bozdu.
She filed a suit for divorce against him.
- Ona karşı bir boşanma davası açtı.
I brought a suit against the doctor.
- Doktora bir dava açtım.
Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities.
- Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.
The judge decided against the plaintiff.
- Hakim davacı aleyhine karar verdi.
Who is the plaintiff in this trial?
- Bu duruşmada davacı kim?
I am really in the dark on this case.
- Bu dava ile ilgili gerçekten bilgim yok.
He brought out the truth of the murder case.
- O, cinayet davası ilgili gerçeği ortaya çıkardı.
The lawyers argued the case for hours.
- Avukatlar davayı saatlerce savundu.
A more experienced lawyer would have dealt with the case in a different way.
- Daha deneyimli bir avukat, dava ile farklı bir şekilde ilgilenirdi.
The actions she took were too careless, and she was left defenseless.
- Onun açtığı davalar çok ilgisiz ve o savunmasız bırakıldı.