dara

listen to the pronunciation of dara
Turkish - English
{i} tare
tare, weight of the container
weight of a wrapper or container deducted from the gross weight of a package to determine the net weight
weight in the other balance pan to compensate for the tare
dara düşmek
Be in a difficulty, fall on evil days, feel the draught
dara boğmak
to take advantage of (someone) when he/she is having a hard time
dara düşmek
to be in a difficulty
dara düşmek
to fall on hard times
dara düşmek
fall on evil days
dara düşmek
feel the draught
dara gelememek
to refuse to be hurried
dara gelmek
a) to come to a pinch b) to be pressed for time
dara gelmek
to be done in a hurry; to occur in a rushed and inopportune moment
dara getirmek
1. to deceive (someone) by rushing him/her. 2. to do (something) in a rush; to have (something) done in a hurry
dara ile birlikte ağırlık
tare and bret
dar
tight

These shoes are too tight. They hurt. - Bu ayakkabılar çok dar. Acıtıyorlar.

These jeans feel too tight. May I try on another size? - Bu pantolonlar oldukça dar. Diğer bedenleri deneyebilir miyim?

dar
narrow

You'll never find the way back home, through narrow streets of cobblestone. - Arnavut kaldırımlı dar sokaklarda, eve geri dönüş yolunu asla bulmayacaksın.

The road is too narrow for cars. - Yol arabalar için çok dar.

dar
home

Living in a cluttered home is very stressful. - Darmadağın bir evde yaşamak çok streslidir.

You'll never find the way back home, through narrow streets of cobblestone. - Arnavut kaldırımlı dar sokaklarda, eve geri dönüş yolunu asla bulmayacaksın.

dar
(Dilbilim) covered
dar
house

The street in front of my house is pretty narrow. - Evimin önündeki sokak oldukça dar.

The street behind my house is too narrow for delivery trucks. - Evimin arkasındaki sokak, dağıtım kamyonları için çok dar.

dar
barely
dar
(Bilgisayar) condensed
dar
gorge
dar
acute
dar
region

The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone. - Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan,tropik yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyorlar ki 2000 yılına kadar onların yüzde sekseni gitmiş olabilir.

dar
institution
dar
attenuate
dar
close fitting
dar
restricted
dar
liny
dar
shallow
dar
narrowly
dar
narrower

The cervix is the lower, narrower part of the uterus. - Serviks rahmin daha alt, daha dar parçasıdır.

This sidewalk is a lot narrower than the one across the road. - Bu kaldırım caddenin karşısındakinden daha dar.

dar
tight-fitting
dar
close bodied
dar
poky
dar
snug
dar
narrow; cramped; tight; scant, scanty; (zaman) short; limited, restricted; narrowly, barely
dar
strait; stringent
dar
scant, scanty, meager
dar
(açı) acute
dar
narrowly, barely, just
dar
tight, tightly fitting
dar
constricted
dar
clinging
dar
narrow, not wide
dar
exiguous
dar
(time) of need, of want, of economic hardship
dar
restrained
dar
closefitting
dar
{s} parochial
dar
{s} stringent
dar
{s} close

Layla is a really dogmatic and close-minded person. - Leyla gerçekten dogmatik ve dar görüşlü bir kişidir.

Layla is a close-minded arrogant person. - Leyla dar görüşlü, kibirli bir kişidir.

dar
short

The shortage of engineers is the greatest bottleneck to the development of our company. - Mühendis sıkıntısı şirketimizin gelişimine büyük dar boğaz.

I've been short of breath lately. - Son zamanlarda nefesim daralıyor.

dar
scanty
dar
scantly
dar
{s} strait

At this point the sea narrows into a strait. - Bu noktada, deniz bir boğaz içinde daralır.

The straits were too narrow for the cruise ship. - Geçitler yolcu gemisi için çok dardı.

English - English
A male given name
A female given name
given name, male
given name, female
DAR
Daughters of the American Revolution
DAR
the abbreviation of the Daughters of the American Revolution
DAR
American organization for female descendants of Colonialists who took part in the Revolutionary War (promotes education, volunteer service, the preservation of history, and grants scholarships)
dar
Deutscher Akkreditierungsrat
dar
The awareness or message content recalled within 24 hours Normally a measure used for television or radio advertising
dar
Digital Audio Radio
dar
[From Hindi /dar/, with initial /d-/ in Mandarin Chinese /dai/ ] stripe -- marking of a different color or texture from the background
dar
House, household, realm
dar
(or D-A-R) Dial-a-ride: see "demand responsive "
dar
to give
dar
Defense Acquisition Regulations
dar
(v rt cl 1, 10) to hold/keep, + vi: cause to cross (vn); to tear (k246, JAR)
dar
book
dar
Abbreviation for National Society Daughters of the American Revolution
dar
Door, gate
dar
give
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) Hükümdar
(Osmanlı Dönemi) Cenab-ı Hakk'ın bir ismi
(Osmanlı Dönemi) f. Eski Fars hükümdarlarından dokuzuncusu Keykubat'ın bir ismi
Kabıyla birlikte tartılan bir nesnenin kabının ağırlığı
Bu kabın ağırlığına karşılık olarak terazinin öbür kefesine konulan ağırlık, abra
Bozuk teraziyi dengelemek için hafif gelen kefeye konulan taş, demir, çivi gibi ağırlık
İçinde yük taşınan aracın boş durumdaki ağırlığı
Kap ağırlığı
Mardin ilinde ünlü bir ören yeri
içinde yük taşınan aracın boşdurumdaki ağırlığı
Bu kabın ağırlığına karşılık olarak terazinin öbür kefesine konulan ağırlık, abra. İçinde yük taşınan aracın boş durumdaki ağırlığı
DARA'
(Osmanlı Dönemi) Zayıf. Zelil, hakir
DARA'
(Osmanlı Dönemi) Muti, itâat eden, boyun eğen
dara dar
Güçlükle, ancak, uç uca, son dakikada
dar
Az, elverişsiz, sınırlı
Dar
(Osmanlı Dönemi) MENAH
Dar
daraç
Dar
sıkı
DÂR
(Osmanlı Dönemi) f. Sâhib, mâlik, tutan (mânasındadır.) Meselâ: Bayrakdâr $ : Bayrak tutan
dar
Yurt
dar
Sıkıntılı: "Dar bir gün gelmiş birinden üç beş kuruş almışım, ne çıkar!"- M. Ş. Esendal
dar
İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk
dar
Duvar
dar
Yeterli paranın olmamasından doğan sıkıntı
dar
Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz: "Sahilleri kucaklayan tatlı meltemler, bu mahallenin dar sokaklarından geçmiyordu."- S. Derviş
dar
Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz
dar
Güçlükle, ucu ucuna, ancak: "En sonra, pek çok sıkılan çocukların zoru ile, akşam altı postasına dar yetiştiler."- M. Ş. Esendal. İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk
dar
Genişliği az ya da yetersiz olan
dar
Yetersiz
dar
Ev
dar
Güçlükle, ucu ucuna, ancak
dar
İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı
dâr
(Osmanlı Dönemi) yer, mekân, yurt, konak
English - Turkish

Definition of dara in English Turkish dictionary

dar
(Dilbilim) close
DAR
(Askeri) distortion adaptive receiver-deformasyona uyarlanabilir almaç (distortion adaptive receiver)
dara
Favorites