daha

listen to the pronunciation of daha
Turkish - English
more

I am more beautiful than you. - Ben senden daha güzelim.

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

any

Do you feel any better today? - Bügün daha iyi hissediyormusun?

I can't take it anymore! I haven't slept for three days! - Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!

more, further; yet, still; more, again; plus
only

If only I had studied harder for the exam. - Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.

You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience. - Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.

over

A bird in hand is safer than one overhead. - Eldeki bir kuş yukardakinden daha emniyetlidir.

It took me more than one month to get over my cold. - Soğuk algınlığımı atlatmam bir aydan daha fazla zamanımı aldı.

still

Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better. - Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.

I think I still have time for another cup of coffee. - Ben hâlâ bir fincan daha kahve için zamanımın olduğunu düşünüyorum.

plus
further

We cannot offer a further price reduction under the current circumstances. - Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.

She can swim further than I can. - O benden daha ileriye yüzebilir.

again
as yet
any longer
yet

Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber! - Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!

Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce. - Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve hâlâ bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.

so far, until now, still, yet, only
more, in addition
more, -er; a lot -er
else

Tom speaks French much better than anyone else. - Tom Fransızcayı başka herhangi birinden daha iyi konuşur.

He is richer than anyone else in this town is. - O, bu şehirdeki herhangi başka birinden daha zengin.

than to
a further
moresss
daha ileri
further

He could not walk any further. - O, daha ileriye yürüyemedi.

I'm too tired to walk any further. - Daha ileri yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.

daha fazla
more

I have no more money in my wallet. - Cüzdanımda daha fazla para yok.

We've got a lot more than just biceps in our arms, Per. - Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.

daha az
less

I am less afraid of heights than I was. - Yükseklerden eskisinden daha az korkuyorum.

There is less time than I thought. - Sandığımdan daha az zaman var.

daha iyi
better

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

daha öte
further
daha şimdiden
already
az daha
almost

I almost missed the train. - Az daha treni kaçırıyordum.

bir daha
once more
bir kez daha
once more

She'll try it once more. - O onu bir kez daha deneyecek.

Try doing it once more. - Onu bir kez daha yapmayı dene.

bir kez daha
once again

France and Britain were at war once again. - Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.

You are entitled to try once again. - Bir kez daha deneme hakkın var.

bir daha
again

Please do that again. - Lütfen onu bir daha yap.

I never want to see you here ever again! - Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.

daha önce
previously

I recognized him immediately since we had previously met. - Daha önce tanıştığımız için onu hemen tanıdım.

Global warming since 1997 has occurred more than twice as fast as previously estimated. - 1997 yılından beri küresel ısınma, daha önce tahmin edilenden iki kat daha hızlı daha meydana geldi.

daha fazla
further

We cannot offer a further price reduction under the current circumstances. - Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.

Tom had no further questions. - Tom'un daha fazla sorusu yoktu.

daha fazla
any more

She could not put up with the insults any more. - O, hakaretlere daha fazla katlanmadı.

Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston. - Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.

daha da fazla olma
deal
daha doğrusu
or rather

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

daha evvel
earlier

I spoke with Tom earlier today. - Bugün daha evvel Tom'la konuştum.

You should've told me earlier. - Bana daha evvel söylemeliydin.

daha fazla oturmak
outsit
daha ince
thinner

He appeared thinner every day. - O her gün daha ince görünüyordu.

Tom looks thinner every day. - Tom her gün daha ince görünüyor.

daha iyi
preferable

It would be preferable for you to surrender. - Teslim olmanız daha iyi olurdu.

Peace is preferable to war. - Barış savaştan daha iyidir.

daha iyi çalmak
outperform
daha kötüsü
worse still
daha küçük
less
daha sonra
afterwards

Afterwards, he assumed a new identity. - Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.

I'll explain afterwards. - Daha sonra açıklayacağım.

daha sonra
subsequently

Sami was subsequently murdered. - Sami daha sonra öldürüldü.

Tom was subsequently arrested. - Tom daha sonra tutuklandı.

daha sonra
1. later; after. 2. afterwards
daha sonra
later

One more person will be joining us later. - Daha sonra bir kişi daha bize katılıyor olacak.

Could you call me later? - Beni daha sonra arar mısınız?

daha sonra
next

I am uncertain when he will come next. - Ben onun daha sonra ne zaman geleceğini bilmiyorum.

What he did next was quite a surprise to me. - Onun daha sonra yaptığı benim için oldukça sürprizdi.

daha sonra
then

The thief hit me and gave me a black eye and then ran off. - Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.

Then I'll come again later. - Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim.

daha uzun yaşamak
outlive
daha yaşlı
older

Mom is older than Dad. - Annem babamdan daha yaşlı.

She is older and wiser now. - O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.

daha yeni
(Bilgisayar) newer

Tom's bicycle is much newer than mine. - Tom'un bisikleti benimkinden çok daha yeni.

Tom's computer is much newer than mine. - Tom'un bilgisayarı benimkinden çok daha yeni.

daha çok
mostly

This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen. - Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.

daha çok parlamak
outshine
daha doğrusu
rather

She is rather an idealist. - O daha doğrusu bir idealist.

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

daha çok
more

I love you more than him. - Seni ondan daha çok seviyorum.

Humility often gains more than pride. - Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.

daha (da)
stili
daha (çok)
more
daha argo
slangier
daha az
minor
daha açık
(Bilgisayar) lighter
daha aşağı
under
daha başka
else
daha beyaz
whiter
daha büyük
larger
daha büğrü
wrier
daha da
further

Prices are going to rise still further. - Fiyatlar daha da artacak.

We need to discuss this further. - Bunu daha da tartışmak istiyoruz.

daha da
yet

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha demin
just now
daha düşük
lower
daha eski
older

The history of China is older than that of Japan. - Çin'in tarihi Japonya'nınkinden daha eskidir.

Which book is older, this one or that one? - Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?

daha eğri
wrier
daha fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

daha fazla
no longer

Tom could no longer control himself. - Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.

He may wait no longer. - Daha fazla bekleyemeyebilir.

daha fazla
more than

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

Tatoeba: Because a language is more than the sum of its words. - Tatoeba: Çünkü bir dil sözcüklerinin toplamından daha fazladır.

daha fazla
the more the more
daha fazla
farther

I was too tired to walk any farther. - Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.

daha fazla
any longer

I cannot stand his arrogance any longer. - Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.

I couldn't put up with that noise any longer. - O gürültüye daha fazla dayanamadım.

daha fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more info
daha fazla bilgi
further information
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more infomation
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more
daha fazla bilgi için
for more information
daha fazla bulanık
(Bilgisayar) blur more
daha fazla bulanıklaştır
(Bilgisayar) blur more
daha fazla destek
further assistance
daha fazla değil
no more
daha fazla değil
no longer
daha fazla yardım
further assistance
daha fazla yardım için
for further assistance
daha fazla yardım için
(Bilgisayar) please contact
daha fazla üretkenlik
(Bilgisayar) get more done
daha gelmedi
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha görmedik
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha güncel
more up-to-date
daha ince
slimmer
daha ince
leaner
daha iyi
better still
daha iyi
(Konuşma Dili) stand head and shoulders above
daha iyi
(deyim) a cut above
daha kuru
dryer
daha kötü
worser
daha kötü
wretcheder
daha küçük
under
daha sonra
thereafter
daha sonra
then by
daha sığ
shallower
daha çabuk
sooner

What will a child learn sooner than a song? - Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?

We should've done that sooner. - Onu daha çabuk yapmalıydık.

daha çabuk büyümek
outgrow
daha çok
further

Apply to the office for further details. - Daha çok bilgi için ofise başvurun.

His new job further separates him from his family. - Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.

daha çok
superior
daha çok
any more

I don't think any more students want to come. - Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.

I don't like him any more than he likes me. - Ben onu onun beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.

daha çok
mainly

I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things. - Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.

During the presentation the speaker talked mainly about gender inequality. - Sunumda konuşmacı daha çok cinsiyet eşitsizliğinden bahsetti.

daha çok
better

I like coffee better than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

I like vocal music better than instrumental music. - Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.

daha çok
more of a

Tom is more of a singer than a guitarist. - Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.

daha önce
already

I have already eaten lunch. - Daha önce öğle yemeği yedim.

I doubt that Tom knew that Mary was already married. - Tom'un Mary'nin daha önce evli olduğunu bildiğinden şüpheliyim.

daha önce
before

Have you ever visited Kyoto before? - Daha önce Kyoto' yu ziyaret etti mi?

Have you seen such a wonderful movie before? - Daha önce böyle harika bir film izlediniz mi?

daha önce
afore
daha önceki
afore
daha öte
farther
daha üst
above
daha üzgün
sadder
daha iyi yapmak
outperform
daha az
less highly
daha güvenli
safer
daha iyi oynamak
outperform
daha daha
(Konuşma Dili) And so?
daha sonraki
{s} subsequent

I can't remember of the subsequent events. - Ben daha sonraki olayları hatırlamıyorum.

daha sonra
after

If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage. - Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.

Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards. - Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.

daha sonra
afterward

Violence increased soon afterward. - Şiddet daha sonra arttı.

Afterwards, he assumed a new identity. - Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.

daha kötü
worse

The weather today is worse than yesterday. - Bugün hava dünkünden daha kötü.

Tom speaks French worse than English. - Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.

daha uzak
{s} farther

The school is farther than the station. - Okul istasyondan daha uzaktır.

As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road. - Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.

daha da
still

Prices are going to rise still further. - Fiyatlar daha da artacak.

daha sonra
later on

He remained abroad later on. - Daha sonra yurt dışında kaldı.

I'll let you know all about it later on. - Onun hakkında her şeyi daha sonra sana bildireceğim.

daha az
{f} fewer

There were fewer accidents this year than last. - Bu yıl geçen yıla göre daha az kaza vardı.

This newspaper is selling fewer and fewer copies. - Bu gazete gittikçe daha az kopya satıyor.

daha az
under

With some books, the more I read them, the less I understand them. - Bazı kitaplarla, ben daha fazla okudukça, ben onları daha az anlıyorum.

daha fazla
anymore

Tom can't put up with Mary's behavior anymore. - Tom Mary'nin davranışına daha fazla katlanamaz.

Don't look at it anymore, please! - Daha fazla bakma, lütfen!

daha iyi
betters
daha iyi
{e} atop
daha iyi
{e} out

Some people think eating at home is better for you than eating out. - Bazı insanlar senin için evde yemenin dışarıda yemekten daha iyi olduğunu düşünüyor.

Tom probably has better things to do than hang out with us. - Tom'un muhtemelen bizimle takılmaktan yapacağı daha iyi şeyleri vardır.

daha iyi
atop of
daha ucuz
{f} cheaper

I think skateboards are usually cheaper than rollerblades. - Kaykayların genellikle tekerlekli patenlerden daha ucuz olduklarını düşünüyorum.

Do you have a cheaper room? - Daha ucuz bir odanız var mı?

daha iyi
ahead of
daha iyi
(Bilgisayar) better quality
daha sonra
much later
daha az
hypo-
daha da
even

His old company gave him the shaft. But I admire the way he turned bad luck into good and did even better with his own business. - Eski şirketi ona kazık attı. Fakat onun kötü şansını iyiye çevirmesine ve kendi işinde daha da iyisini yapmasına hayranım.

Now I love you guys even more! - Şimdi sizi daha da çok seviyorum arkadaşlar!

daha iyi
all the better
daha iyi
superior to

He is superior to her in math. - Matematikte ondan daha iyi.

daha sonra
and

If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence. - İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.

Later, Chris felt ashamed and apologized and Beth forgave him. - Daha sonra, Chris utandı ve özür diledi ve Beth onu bağışladı.

daha uzak
further

Our school is further away than the station. - Okulumuz istasyondan daha uzaktır.

It's just a little further. - O sadece biraz daha uzak.

daha ziyade
rather

I am a writer rather than a teacher. - Bir öğretmenden daha ziyade bir yazarım.

He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits. - O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.

daha ziyade
more of an
daha çok
above

He values honor above anything else. - O, onura her şeyden daha çok değer verir.

daha çok
rather

A man's worth should be judged by his character rather than by his social position. - Bir insanın değeri onun sosyal konumundan daha çok onun karakteriyle değerlendirilmelidir.

Rather than cry, you should take action! - Ağlamaktan daha çok aksiyon almalısın.

daha çok
worse

Tom is in worse trouble than I thought. - Tom'un başı düşündüğümden daha çok dertte.

Daha sonra
a later
Daha önce
before it
daha az
far fewer
daha az
lesser-
daha az
to less
daha az
less of

I'm no less of a sinner than you. - Ben senden daha az günahkâr değilim.

He knows little of mathematics, still less of chemistry. - O biraz matematik, daha az kimya bilir.

daha az
fewer than
daha da
an even
daha erken
earlier

I told you we should've gotten here earlier. Now there aren't any places left to sit. - Sana buraya daha erken gelmemiz gerektiğini söyledim. Şimdi oturmak için hiç yer kalmadı.

Had you come a little earlier, you could have met her. - Eğer biraz daha erken gelseydin, onunla karşılaşabilirdin.

daha fazla
the more more
daha fazla
more excessive
daha fazla
much too much
daha fazla
no further

No further discussion is necessary. - Daha fazla tartışma gereksiz.

There are no further details. - Daha fazla ayrıntı yok.

daha fazla
the greater
daha fazla
more more
daha fazla
over more
daha fazla
over much
daha iyi
better to
daha iyi
be better
daha iyi
more decent
daha iyi
the better
daha iyi
greater good
daha kötü
worse than
daha sonra
much more later
daha ucuz
cheaper than
daha yeni
more recent
daha ziyade
much rather
daha çok
moreso
daha çok
the more so
daha çok
even more so
daha önce
not before
daha önce
there before
daha az
lesser

Of two evils, choose the lesser. - İki kötülükten daha az olanını seç.

daha az
hypo
daha da
still, yet
daha fazla
upward of
daha fazla
upward
daha fazla
upwards
daha fazla
upwards of
daha fazla
anymorethan
daha sonra
subsequent to
daha sonra
later, afterwards, later on, then
daha sonra
by and by
daha uzak
farther, further
daha ziyade
a fortiori
daha ziyade
better
daha ziyade
afortiori
daha çok
supra
daha çok
a) more b) mainly
daha çok
predominate
daha çok
{e} out

Let's find out more about them. - Onlar hakkında daha çok şey öğrenelim.

Tom is out sick today. - Tom bugün daha çok hasta.

daha çok
anymore
daha önce
before; earlier
Turkish - Turkish
Şimdiye kadar, henüz
Olana ek olarak, olana katarak: "Bir kızım daha olsaydı, adını Meliha koyardım."- P. Safa
Kendisinden sonra üçüncü kişi iyelik eki alan bir sıfatla birlikte sözü edilen konuda en önemli durumu belirtmek için kullanılır
Olana ek olarak, olana katarak
Bundan başka, bunun dışında
Bundan başka, bunun dışında: "Daha çiçekleri de sulayacağım."- H. Taner
daha daha
"Başka neler oldu?" anlamında kullanılır
Daha sonra
(Hukuk) BADEHU
Daha sonra
bilahare
Daha uzak
öte
English - Turkish

Definition of daha in English Turkish dictionary

daha da önemlisi
More importantly