dışarı

listen to the pronunciation of dışarı
Turkish - English
{i} outside

Shall we take this outside? - Bunu dışarı götürelim mi?

Tom put his hat on and went outside. - Tom şapkasını giydi ve dışarı çıktı.

out

I'm going to go out this afternoon. - Bu öğleden sonra dışarıya çıkacağım.

Most young adults enjoy going out at night. - Çoğu genç yetişkin geceleyin dışarı çıkmaktan hoşlanır.

the space outside
outside, exterior; out; abroad
foreign lands, abroad
exterior
the outside, exterior
the provinces (as opposed to the capital); the country (as opposed to the town)
forth
outside of

Sami would never go outside of his house. - Sami asla evinden dışarı çıkmazdı.

The outside of the house was very run down. - Evin dışarısı çok köhneydi.

(Bilgisayar) inset
off

He rushed out of the office. - O ofisten dışarı fırladı.

Don't forget to turn off the gas before going out. - Dışarı çıkmadan önce gazı kapatmayı unutmayın.

clear

The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors. - Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.

ex
per

A person named Sato came to visit while you were out. - Sen dışarıdayken Sato isimli biri seni ziyarete geldi.

A person named Jones came while you were out. - Sen dışarıdayken Jones adında bir kişi geldi.

dışarı bakmak
look out
dışarı çıkarmak
put out
dışarı giden
outgoing
dışarı atmak
throw out
dışarı atmak
expel
dışarı çıkmak
step out
dışarı çıkmak
go out

I was obliged to go out yesterday. - Dün dışarı çıkmak zorunda kaldım.

Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun. - Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.

dışarı göndermek
send out
dışarı sızmak (sır)
leak out
dışarı çıkmak
protrude
dışarı açılmak
international expansion
dışarı akan
effluent
dışarı akan madde
effluent
dışarı akma
outflow
dışarı aktarmak
export
dışarı aktarım
export
dışarı akıtmak
effuse
dışarı anteni
outdoor aerial
dışarı atma
ejection
dışarı atmak
turf out
dışarı atmak
put out
dışarı atmak
to get rid of, throw out
dışarı atmak
eject
dışarı atmak
run out
dışarı atmak
to throw out, to put out, to eject, to expel, to throw sb out
dışarı atmak
out

Sami wanted to kick Layla out. - Sami, Leyla'yı dışarı atmak istedi.

I didn't want to throw that out. - Onu dışarı atmak istemiyordum.

dışarı atmak
shoot out
dışarı doğru büyümek
grow outward
dışarı fırlamak
tear out
dışarı fırlamış göbek
gorbelly
dışarı gitmek
a) to go out b) to go abroad
dışarı gitmek
1. to go out; to go into the provinces. 2. to go abroad
dışarı koşmak
run out
dışarı pompalamak
pump out
dışarı satmak
to export
dışarı sızmak
ooze out
dışarı uğramak
1. (for eyes) to protrude. 2. to rush out
dışarı vermek
exude
dışarı vurmak
1. to show, manifest. 2. (for a spot) to show on the outside; (for an illness) to appear, become manifest
dışarı vurmak
to show, to manifest
dışarı çekmek
pull out
dışarı çıkarmak
out

Tom wants to take Mary out tomorrow night. - Tom yarın gece Mary'yi dışarı çıkarmak istiyor.

Tom opened the door to let his dog out. - Tom, köpeğini dışarı çıkarmak için kapıyı açtı.

dışarı çıkarmak
take out
dışarı çıkarmak
turn out
dışarı çıkma
egression
dışarı çıkmak
to go out, to pop out
dışarı çıkmak
1. to go out. 2. to defecate
dışarı çıkmamak
keep within doors
soluk dışarı vermek
exhale
kapı dışarı etmek
(deyim) Make someone go or leave, get rid of, dismiss
kapı dışarı etmek
(Avcılık) Kick somebody out
çöpü dışarı çıkarmak
garbage out
ağzından dışarı sarkmak
loll out
biraz dışarı
(Bilgisayar) out slightly
den dışarı
ex
den dışarı
out of
dikey dışarı
(Bilgisayar) vertical out
dönüş yoldan dışarı
turn of the road
kapı dışarı eden kimse
chucker out
kapı dışarı etmek
to show (someone) the door, throw (someone, an animal) out
kapı dışarı etmek
show smb. the door
kapı dışarı etmek
turn smb. out of doors
kapı dışarı etmek
make a clean sweep of
kapı dışarı etmek
to throw out, to dismiss, to eject, to chuck sb out (of sth), to boot sb out (of sth)
mart içeri, pire dışarı
(Konuşma Dili) When one pest comes, the other pest goes
sadetten dışarı çıkmak
to get off the subject, stray from the point
sözüm meclisten dışarı
present company excepted, excepting present company
sözüm meclisten dışarı
saving your presence
sözüm meclisten dışarı
saving your reverence
vücuttan dışarı atmak
evacuate
yaka paça dışarı atmak
chuck somebody out
yaka paça dışarı atmak
to chuck sb out (of sth)
yangında dışarı kaçılamayan bina
firetrap
yatay dışarı
(Bilgisayar) horizontal out
çık dışarı
out
Turkish - Turkish
Yurt dışı
Dışa, dış çevreye: "Artık komutanlardan başka hiç kimse dışarı çıkmazdı."- A. İlhan
Dış çevre, dış yer, hariç: "Dışarıda yağmur yağıyor."- S. F. Abasıyanık
Dış çevre, dış yer, hariç
Yurt dışı: "Dışarıyla iyi geçiniyorduk, Yunanlılarla az kalsın birleşecek kadar sıkı fıkı idik."- B. Felek
Kişinin konutundan ayrı olan yer
Dışa, dış çevreye
Kişinin konutundan ayrı olan yer: "Dışarıda, çocuklar birdirbir oynamaya dalmışlardı."- A. İlhan
kapı dışarı etmek
Kovmak, dışarı atmak
dışarı
Favorites