dış(sal)

listen to the pronunciation of dış(sal)
Turkish - English
(Sosyoloji, Toplumbilim) exterior
(Sosyoloji, Toplumbilim) external
dış görünüş
appearance

Women's faces are often more beautiful when they take their clothes off, for they then stop thinking about their external appearance. - Kadınların yüzü giysilerini çıkardıklarında çoğunlukla daha güzeldir, zira onlar o zaman dış görünüşleri hakkında düşünmekten vazgeçerler.

Don't judge a person by his appearance. - İnsanları dış görünüşüyle yargılamayın.

dış
exterior
dış
outer

Storms have abraded the outer layer of paint. - Fırtınalar boyanın dış tabakasını aşındırdı.

Between the inner and outer planets is an asteroid belt. - İç ve dış gezegenler arasında bir asteroit kuşağı vardır.

dış
extrinsic
dış cephe kaplama
Siding, building coating
dış
outward

No matter how we try, it is impossible to distinguish good people from bad people by outward appearances. - Ne yaparsak yapalım, iyi insanları kötü insanlardan dış görünüşlerine bakarak ayırmak imkansızdır.

A ghost is an outward and visible sign of an inward fear. - Bir hayalet içe dönük bir korkunun dışa dönük ve görünür işaretidir.

dış
foreign

Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home. - Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.

Have you ever been to a foreign country? - Hiç yurt dışında bulundun mu?

dış kaplama
shell
dış lastiği değiştirmek
retread
dış ilişkiler
exterior
dış ülkelerle olan
exterior
dış (taraf)
outside
dış borç
external indebtedness
dış borç
(Ticaret) external national debt
dış borç
(Ticaret) international debt
dış yüz
surface
dış çerçeve
outer frame
dış çevre
(Biyoloji) external environment
dış ülke
abroad
dış cephe
(İnşaat) Facade
dış duvar
outer wall
dış etkiler
foreign influences
dış işlemler
international devision
dış işleri
foreign affairs
dış işleri bakanlığı
Ministry of foreign affairs
dış kaplamak
outside line
dış kaynak
Foreign resource
dış mahalle
outskirts

My house is on the outskirts of town. - Benim evim kentin dış mahallelerinde.

Tom lives on the outskirts of town. - Tom kentin dış mahallelerinde oturuyor.

dış pazarlama
external marketing
dış piyasa
(Finans) global market
dış politika
Foreign policy
dış satım
foreign sales
dış ticaret
Foreign trade, external trade
dış ticaret
Foreign trade

He has been engaged in foreign trade for twenty years. - O yirmi yıldır dış ticaretle uğraşıyor.

He is engaged in foreign trade. - O dış ticaretle ilgileniyor.

dış ticaret müsteşarlığı
Secretariat of foreign trade
dış ticaret politikası
(Ticaret) foreign trade policy
dış ticaret sorumlusu
Foreign trade manager
dış ticaret uzmanı
(İdari Yönetim) Foreign trade specialist
dış ticaret şirketi
Foreign trade company
dış
outer appearance; outer covering
dış
out

Go out and breathe some fresh air instead of watching TV. - Televizyon seyretmek yerine, dışarıya çıkıp biraz temiz hava al.

Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. - Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.

dış
superficial
dış
salient
dış
external, outer
dış
offshore
dış
outside, exterior; outer; external; foreign
dış
outside

Could we have a table outside? - Dışarıda bir masaya oturabilir miyiz?

Outside of him, no one else came to the party. - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.

dış alım
(Hukuk) import
dış astarı
facing
dış açı
exterior angle
dış açı
geom . exterior angle
dış açı
external angle
dış açı oluşturan iki siper
redan
dış bellek
external memory, external storage
dış bilezik
outer ring
dış bilya
outer bearing
dış borç
external loan
dış borçlanma
(Hukuk) foreign indebtment, foreign lending
dış denge
(Hukuk) external equilibrium
dış diş
serrated
dış dünya
external world
dış dünya
outer world
dış dünya/âlem
external world
dış etiket
exterior label
dış flap
external flap
dış geribesleme
external feedback
dış görünüş
externals
dış görünüş
fashion
dış görünüş
shape
dış görünüş
exterior, façade
dış görünüş
superficies
dış görünüş
semblance
dış görünüş
varnish
dış görünüşte
on the surface
dış görünüşü
the cut of one's jib
dış görünüşün aldatıcılığı
speciousness
dış güzellik
gloss
dış hat
1. telecommunications external line. 2. telecommunications, transportation international line
dış ilişkiler
external affairs
dış kanat
outer wing
dış kaplama
stucco
dış kapının dış mandalı a
very distant relative
dış kaynaklı
exterior
dış kaynaklı sermaye
outside capital
dış kenara ait
peripheral
dış kulak
external ear
dış kuvvet
external force
dış kökü
fang
dış kısım
outer section
dış lastik
tyre, tire
dış lastik auto
tire, casing
dış liman
roads
dış mali istikrar
(Hukuk) external financial stability
dış merkez
epicenter
dış merkezli düzen
eccentric
dış merkezlilik
eccentricity
dış modem
stand-alone modem , external modem
dış olaylar
externals
dış parazit hayvancık
epizoon
dış politika amaçları
(Hukuk) objectives of foreign policy
dış politikalar
(Hukuk) external policies
dış saha oyuncusu
outfielder
dış sahne
exterior
dış satım yasağı
(Hukuk) export prohibition
dış taraf
exterior
dış taraf
outside

The wall is white on the outside and green on the inside. - Duvar dış tarafta beyaz ve içeride yeşil.

The outside of the castle was painted white. - Kalenin dış tarafı beyaza boyandı.

dış tekerleme eğrisi
epicycle
dış temsilcilik
(Hukuk) external representation
dış temsilcilikler
(Hukuk) foreign delegations
dış ticaret açığı
(Hukuk) trade balance deficit, foreign trade gap
dış ticaret dengesi
balance of trade
dış ticaretin serbestleştirilmesi
(Hukuk) liberalisation of foreign trade
dış yardım
(Hukuk) foreign aid, assistance
dış yatak
outer bearing
dış yazmaçlar
external registers
dış yük
external load
dış yüzey
exterior surface, facing
dış yüzey
outer surface
dış zarf
outer race
dış çap
outside diameter
dış çizgi
outline (font)
dış çizgili yazıyüzü
outlined font
dış ülkede politik dokunulmazlık
extraterritoriality
Turkish - Turkish

Definition of dış(sal) in Turkish Turkish dictionary

dış işleri
Bir devletin başka devletlerle ilgili işleri, hariciye
dış işleri bakanlığı
Bir devletin başka devletlerle ilgili işlerini yöneten bakanlık
dış politika
Bir devletin sınırları ötesindeki devletlere uyguladığı siyaset
dış
Görülen, içte bulunmayan yüzey
dış
İki veya ikiden çok şeyde merkeze daha uzak olan
dış
Açık havada geçen sahneleri içine alan çekim
dış
Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı
dış
Bireyin ötesinde bir varlığı olan
dış
Bostanlar, bağlar, sürülmüş tarlalar."- A. Haşim
dış alem
İnsanın kendi çevresi dışındaki yaşayış, dünya
dış alım
İthalât
dış alımcı
İthalâtçı
dış alımcılık
İthalâtçılık
dış asalak
Konakçının üzerinde yaşayan ve çoğunlukla kan emen asalak
dış açı
İki doğruyu kesen bir doğrunun bu doğruların dışında kalacak biçimde yaptığı açı
dış başkalaşım
Magmanın sokulmasıyla, komşu kayaçların uğradığı başkalaşma, egzomorfizm
dış beslenme
Besinin organik maddelerden sağlama, heterotrofi
dış borç
Devlet bütçesine, kamu veya özel kesime dış ülkelerden kredi yoluyla sağlanan para
dış dünya
Ülke dışı
dış evlilik
Evlenecek kimsenin eşini kendi boy veya soyunun dışından seçmesi kuralına dayalı evlilik biçimi, dışarıdan evlenme, egzogami
dış gezegen
Yörüngesi Yer yörüngesinin dışında kalan gezegen
dış güçler
Ekonomi ve politika açısından güçlü devletler
dış hat
İş yerlerinde bulunan santrallerde iş yerinin dışarıyla bağlantısını sağlayan haberleşme ağı
dış hatlar
Hava yollarında dış ülkelere gidiş dönüşün yapıldığı terminal
dış hatlar
Yurt dışı ulaşımını sağlayan yol
dış kavuz
Buğdaygillerde başakçığın en altında bazı türlerde çiçeğin bütün organlarını içerisine alacak bir şekilde gelişmiş olan kavuz
dış kulak
Kulağın, kulak kepçesi ve dış kulak yolundan oluşan bölümü
dış merkezli
Dış merkezlikle ilgili olan
dış odun
Kabukla olgun ağaç bölümleri arasında bulunan, tam olgunlaşmadığı için marangozlukta kullanılması sakıncalı olan odun bölümü
dış pazar
Bir ülkenin mal satabildiği yabancı ülke
dış pazarlama
Başka ülkelere birtakım ürünleri satma, bu yolla ticaret yapma
dış satım
İhracat
dış satımcı
İhracatçı
dış ticaret
Bir devletin yabancı devletlerle yaptığı alışveriş, ithalât ve ihracatın tamamı
dış ticaret açığı
Yabancı ülkelerden alınan malların satılandan daha fazla olması sonunda ortaya çıkan borç tutarı
dış yarıçap
Düzgün bir çokgenin köşelerinden geçen dairelerin yarı çapı
dış yüz
Bir şeyin dışarıdan görünüşü
dış çevre
Canlının dışında olan ve kendisinin de bilinçli veya bilinçsiz olarak tepkide bulunduğu uyaranların hepsi
dış çizgiler durumu
Ayrı ayrı birliklerin çevreden merkeze ulaşan yollarla düşman üzerinde birleşmesi
dış çokgen
Kenarları bir dairenin çember çizgisi üzerine gelen çokgen
English - Turkish

Definition of dış(sal) in English Turkish dictionary

dış ticaret uzmanı
Foreign Trade Specialist