I think that will go smoothly.
- Bunun düzgünce gideceğini düşünüyorum.
If all goes smoothly, I can make two or three pieces a day.
- Her şey düzgünce giderse günde iki ya da üç parça yapabilirim.
Ms. Yamada translated the fascinating fairy tale into plain Japanese.
- Bayan Yamada büyüleyici Japon masalını düz Japoncaya çevirdi.
She wore a plain blue dress.
- O, düz mavi bir elbise giydi.
I want to go straight.
- Ben düz gitmek istiyorum.
Also Felicja has blonde straight hair.
- Ayrıca Felicja'nın da sarı düz saçları var.
This child believes that the earth is flat.
- Bu çocuk dünyanın düz olduğuna inanmaktadır.
He gave me a flat answer.
- O bana düz bir cevap verdi.
I corrected even the smallest details.
- Ben en küçük ayrıntıları bile düzelttim.
Her birthday party will be held tomorrow evening.
- Onun doğum günü partisi yarın akşam düzenlenilecek.
Mary used a flat iron to straighten her hair.
- Mary saçlarını düzleştirmek için bir ütü kullandı.
This year too there are many regular concerts for amateur musicians being held.
- Bu yıl da, amatör müzisyenler için düzenlenen çok sayıda düzenli konserler var.
There is no regular boat service to the island.
- Adaya düzenli bir tekne servisi yoktur.
You must put these mistakes right.
- Bu hataları düzeltmelisin.
Cheer up! Everything will soon be all right.
- Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.
I agree on an emotional level, but on the pragmatic level I disagree.
- Duygusal bir düzeyde katılıyorum ama pragmatik düzeyde katılmıyorum.
Have you checked the oil level recently?
- Son zamanlarda yağ düzeyini kontrol ettin mi?
Go straight on, and you will find the store.
- Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.
The sum of the angles of a triangle on a spherical plane is more than 180 degrees.
- Küresel bir düzlemde bir üçgenin açılarının toplamı 180'den dereceden daha fazladır.
We were arguing on different planes to the last.
- Biz farklı düzlemler üzerinde tartışıyorduk.
The toilet doesn't flush properly.
- Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.
Form a straight line!
- Düz bir sıra oluşturun.
Where are the plates arranged?
- Plakalar nerede düzenlenmiş?
He set the table with cups, saucers, plates and chargers.
- O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.
Mary used a flat iron to straighten her hair.
- Mary saçlarını düzleştirmek için bir ütü kullandı.