düzlük

listen to the pronunciation of düzlük
Turkish - English
flatness
evenness
level
esplanade
flat
plainness, simplicity
smoothness, flatness, levelness; straightness; flat place, plain, level
floor
plain

The river meanders across the plain. - Nehir düzlükte menderesler çiziyor.

platform
fen
straight
smoothness, flatness, levelness
evenness, uniformity
plainness
flat place, level place, plain
(Coğrafya) plane
(Sinema) live stage
prairie
smooth
(Nükleer Bilimler) plateau
düz
smooth

Mary smoothed down her skirt. - Meryem eteğini düzeltti.

I think that will go smoothly. - Bunun düzgünce gideceğini düşünüyorum.

düz
plain

She wore a plain blue dress. - O, düz mavi bir elbise giydi.

Ms. Yamada translated the fascinating fairy tale into plain Japanese. - Bayan Yamada büyüleyici Japon masalını düz Japoncaya çevirdi.

düz
straight

Lidia has blonde straight hair. - Lidia'nın sarı düz saçları var.

Also Felicja has blonde straight hair. - Ayrıca Felicja'nın da sarı düz saçları var.

düz
flat

The earth is round, not flat. - Dünya yuvarlaktır, düz değil.

He gave me a flat answer. - O bana düz bir cevap verdi.

düz
{s} even

Tom organized the event. - Tom etkinliği düzenledi.

Tom has been calling me regularly every evening. - Tom her akşam düzenli olarak beni arıyor.

düz
erect
düz
in plane
düz
(Tıp) planum
düz
glacé
düz
offset
düz
(Dilbilim) unrounded
düz
nonstriated
düz
clear-cut
düz
marble
düz
upright
düz
(Bilgisayar) solid
düz
(Tekstil) glace
düz
limit
düz
(Bilgisayar) regular

This year too there are many regular concerts for amateur musicians being held. - Bu yıl da, amatör müzisyenler için düzenlenen çok sayıda düzenli konserler var.

Does the error occur regularly or sporadically? Is the error reproducible? - Hata düzenli olarak mı yoksa ara sıra mı meydana geliyor? Hata yeniden üretilebilir mi?

düz
(Otomotiv) flat base
düz
flattened
düz
right

I can't think straight right now. - Şu anda düzgün düşünemiyorum.

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.

düz
glabrous
düz
horizontal
düz
level

I'm going to raise my English level. - İngilizce düzeyimi yükselteceğim.

Her acting is on the level of a professional. - Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.

düz
direct
düz
levigate
düz
the plain
düz
straight through
düz
flat of
düz
straight on

Go straight on, and you will find the store. - Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.

aydaki karanlık düzlük
mare
düz
flatwise
düz
slick
düz
flatways
düz
a grape raki
düz
unflavoured Turkish rakı duziko
düz
plane

The sum of the angles of a triangle on a spherical plane is more than 180 degrees. - Küresel bir düzlemde bir üçgenin açılarının toplamı 180'den dereceden daha fazladır.

She lives on another plane of existence. - O, başka bir varlık düzleminde yaşıyor.

düz
flush

The toilet doesn't flush properly. - Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.

düz
platy
düz
form

Form a straight line! - Düz bir sıra oluşturun.

düz
rectus
düz
lank
düz
plat

Where are the plates arranged? - Plakalar nerede düzenlenmiş?

He set the table with cups, saucers, plates and chargers. - O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.

düz
forehand
düz
running
düzlükler
plains
enine düzlük
transverse plane
geniş yeşillik düzlük
(kuzey amerika) prairie
kayar düzlük
planing bottom
optik düzlük
optical flat
son düzlük
(yarış) homestretch
yüksek düzlük
terrace
ön düzlük
front porch
düzlük
Favorites