düzün

listen to the pronunciation of düzün
Turkish - English
regular pulse or accent in music
etc
rhythm
beat
düz
smooth

If all goes smoothly, I can make two or three pieces a day. - Her şey düzgünce giderse günde iki ya da üç parça yapabilirim.

Mary smoothed her hair. - Mary saçını düzeltti.

düz
plain

She wore a plain blue dress. - O, düz mavi bir elbise giydi.

Ms. Yamada translated the fascinating fairy tale into plain Japanese. - Bayan Yamada büyüleyici Japon masalını düz Japoncaya çevirdi.

düz
straight

I want to go straight. - Ben düz gitmek istiyorum.

Lidia has blonde straight hair. - Lidia'nın sarı düz saçları var.

düz
flat

This child believes that the earth is flat. - Bu çocuk dünyanın düz olduğuna inanmaktadır.

Its surface was as flat as a mirror. - Onun yüzeyi bir ayna kadar düzdü.

düz
{s} even

Tom organized the event. - Tom etkinliği düzenledi.

It is rather sad to see people who can't even use their mother tongue correctly. - Kendi anadilini bile doğru düzgün kullanamayan insanları görmek çok üzücü.

düz
erect
düz
in plane
düz
(Tıp) planum
düz
glacé
düz
offset
düz
(Dilbilim) unrounded
düz
nonstriated
düz
clear-cut
düz
marble
düz
upright
düz
(Bilgisayar) solid
düz
(Tekstil) glace
düz
limit
düz
(Bilgisayar) regular

Sixty percent of Japanese adult males drink alcoholic beverages on a regular basis. - Yetişkin Japon erkeklerinin yüzde altmışı düzenli olarak alkollü içecekler içerler.

This year too there are many regular concerts for amateur musicians being held. - Bu yıl da, amatör müzisyenler için düzenlenen çok sayıda düzenli konserler var.

düz
(Otomotiv) flat base
düz
flattened
düz
right

Rightists often dislike regulatory legislation. - Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.

Go along this street and turn right at the bank. - Bu sokaktan düz git ve bankadan sağa dön.

düz
glabrous
düz
horizontal
düz
level

I agree on an emotional level, but on the pragmatic level I disagree. - Duygusal bir düzeyde katılıyorum ama pragmatik düzeyde katılmıyorum.

Corporate bankruptcies continued at a high level last month. - Şirket iflasları geçen ay yüksek bir düzeyde devam etti.

düz
direct
düz
levigate
düz
the plain
düz
straight through
düz
flat of
düz
straight on

Go straight on, and you will find the store. - Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.

düz
flatwise
düz
slick
düz
flatways
düz
a grape raki
düz
unflavoured Turkish rakı duziko
düz
plane

We were arguing on different planes to the last. - Biz farklı düzlemler üzerinde tartışıyorduk.

The plane rose sharply before leveling off as it left the coast. - Uçak sahilden ayrılırken düz uçuşa geçmeden önce hızla yükseldi.

düz
flush

The toilet doesn't flush properly. - Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.

düz
platy
düz
form

Form a straight line! - Düz bir sıra oluşturun.

düz
rectus
düz
lank
düz
plat

He set the table with cups, saucers, plates and chargers. - O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.

Where are the plates arranged? - Plakalar nerede düzenlenmiş?

düz
forehand
düz
running
düzün
Favorites