Macbeth raised an army to attack his enemy.
- Macbeth, düşmanına saldırmak için bir ordu yetiştirdi.
Security is the greatest enemy.
- Güvenlik en büyük düşmandır.
I'm sensing a little hostility here.
- Burada biraz düşmanlık seziyorum.
I'm sensing a lot of hostility.
- Çok düşmanlık hissediyorum.
When as brothers we unite, we’ll defeat the people’s foe.
- Kardeşler olarak biz birleştiğimizde, halkın düşmanını yeneceğiz.
Entering the foe's camp is full of danger.
- Düşmanın kampına girmek tehlike doludur.
This submarine can operate in the most hostile conditions on the planet.
- Bu denizaltı gezegendeki en düşmanca koşullarda çalışabilir.
I see that I am surrounded by hostile faces.
- Düşman yüzler tarafından kuşatıldığımı görüyorum.
An adversary yesterday is a friend today.
- Dün bir düşman bugün bir dosttur.
Between men and women there is no friendship possible. There is passion, enmity, worship, love, but no friendship.
- Erkekler ve kadınlar arasında arkadaşlık olamaz. Tutku, düşmanlık, aşk, aşırı sevgi olabilir ama dostluk asla.
Hostilities commenced.
- Düşmanlıklar başladı.
Hostilities temporarily ceased.
- Düşmanlıklar geçici olarak durdu.
There was bad blood between the two families in Romeo and Juliet.
- Romeo ve Juliet'te iki aile arasında düşmanlık vardı.
There was hatred between us then.
- O zaman aramızda düşmanlık vardı.