düğümle

listen to the pronunciation of düğümle
Turkish - English
{f} knotted

Tom knotted the rope securely. - Tom ipi güvenli bir biçimde düğümledi.

Simple past tense and past participle of knot

I get all knotted up when I see a traffic accident.

{a} full of knots, hard, difficult
{s} gnarled, entangled; intricate, complicated
used of old persons or old trees; covered with knobs or knots; "gnarled and knotted hands"; "a knobbed stick"
Full of knots; having knots; knurled; as, a knotted cord; the knotted oak
Interwoven; matted; entangled
past of knot
Characterized by small, detached points, chiefly composed of mica, less decomposable than the mass of the rock, and forming knots in relief on the weathered surface; as, knotted rocks
tied with a knot; "his carefully knotted necktie" tangled in knots or snarls; "a mass of knotted string"; "snarled thread
Having intersecting lines or figures
tangled in knots or snarls; "a mass of knotted string"; "snarled thread"
Entangled; puzzling; knotty
tangled in knots or snarls; "a mass of knotted string"; "snarled thread
tied with a knot; "his carefully knotted necktie"
düğüm
node

Swollen lymph nodes are usually found near the site of an infection, tumour, or inflammation. - Şişmiş lenf düğümleri genellikle enfeksiyon, tümör ya da iltihap barındıran bölgelerin civarında olur.

düğüm
knot

Tom held the knife between his teeth as he untied the knot. - Tom düğümü çözerken bıçağı dişlerinin arasında tuttu.

Tom taught me how to tie a square knot. - Tom bana bir kare düğümü nasıl bağlayacağımı öğretti.

düğüm
{i} loop
düğümlemek
{f} loop
Düğüm
vertex
düğüm
tie

Tom straightened the knot on his tie. - Tom kravatındaki düğümü düzeltti.

Tom said he wanted to learn how to tie a square knot. - Tom kare bir düğüm bağlamayı öğrenmek istediğini söyledi.

düğümlemek
{f} tie
düğüm
hitch
düğüm
(Dilbilim) code
düğüm
knuckle
düğüm
climax
düğüm
difficulty
düğüm
(Askeri) bend
düğüm
rub
düğüm
tangle
düğüm
gradient
düğüm
nodosity
düğüm
nodule
düğüm
lit. climax
düğüm
knot; difficulty, rub; node; limax
düğüm
nodal
düğüm
phys. node
düğüm
twist
düğüm
nodus
düğümlemek
to knot
düğümlemek
to knot, tie a knot in (something)
düğümlemek
knot
Turkish - Turkish
ukad
Düğüm
(Osmanlı Dönemi) ÜRBE
Düğüm
(Osmanlı Dönemi) UKD
Düğüm
gordil
Düğümlemek
bağlamak
düğüm
Edebî eserlerde çapraşık olguların çözülmeden önce toplandığı en büyük merak unsuru
düğüm
İplik, ip, halat gibi bükülebilir şeyleri kıvırıp kendi üzerine veya birbirine dolayarak yapılan boğum
düğüm
Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle oluşan kararlı dalgalarda titreşim genliğinin sıfır olduğu noktalardan her biri
düğüm
Edebî eserlerde çapraşık olguların çözümlenmeden önce toplandığı en büyük merak unsuru
düğüm
Anlaşılamayan, çözülemeyen karışık durum
düğüm
Anlaşılamayan, çözülemeyen karışık durum: "İçi ne kadar karışık olursa olsun, bu samimiyet her düğümü çözer."- P. Safa
düğümlemek
Düğüm yaparak bağlamak
düğümlemek
Düğüm yapmak
düğümlemek
Düğüm yaparak bağlamak: "Sandalın koltuğunu demir halkaya düğümledi."- S. F. Abasıyanık