döküntü

listen to the pronunciation of döküntü
Turkish - Turkish
Deniz yüzüne yakın, üzerinde dalgaların çatladığı kaya kümesi. İşe yaramayan, değersiz, kötü, berbat: "Şoföre önce kentin en döküntü mahallelerinin adını söylediler."- Ç. Altan
İşe yaramayan, değersiz, kötü, berbat
Kâğıtçılıkta üretimin herhangi bir safhasında ıskartaya çıkan, genellikle tekrar hamur durumuna getirilen, yaş ve kuru biçimleri olan kâğıt veya karton artığı
Dökülmüş, saçılmış şeyler
Parçalanan taşların yamaç aşağı kayması, yuvarlanması, etekte birikmesiyle oluşan yer
Deniz yüzüne yakın, üzerinde dalgaların çatladığı kaya kümesi
Dökülmüş, saçılmış şeyler: "Onlar kendi küfleri, kendi yırtık pırtıkları, kendi döküntüleriyle yaşayabiliyorlar."- Y. K. Beyatlı
Üretimin herhangi bir safhasında ıskartaya çıkan, genellikle tekrar hamur durumuna getirilen, yaş ve kuru biçimleri olan kâğıt veya karton artığı
Bazı hastalıklarda görülen çıban, leke, uçuk gibi hastalık belirtisi
Değersiz, bayağı, ayak takımından olan kimse: "Meşrutiyete uygun yönetim, yurt hainlerinin döküntüleriyle kurulamaz."- H. C. Yalçın
Bir topluluktan geri kalmış kimseler
Değersiz, bayağı, ayak takımından olan kimse
Deniz yüzyine yakın tehlikeli kayalık kümeler
döküntü
Favorites