Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
- You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
Bizimle gelmek ister misiniz?
- Do you want to come with us?
Hadi gel içeri. Paranı al ve çıktıktan sonra kapının kapandığından emin ol.
- Come on in. Take your money and make sure the door is closed after you've left.
Hadi, Tom. Ona bir şey söyle.
- Come on, Tom. Say something to her.
Sakın bir daha buraya geleyim deme!
- Don't you dare come here again!
Sadece hoşça kal demeye gelmek istedim.
- I just wanted to come say goodbye.
Bizimle gelmek ister misiniz?
- Do you want to come with us?
Neden Japonya'ya geldin?
- Why did you come to Japan?
Biz silah azaltma konusunda onlarla anlaşmak istiyoruz.
- We hope to come to an accord with them about arms reduction.
Önümüzdeki kış buraya tekrar gelmek istiyorum.
- I want to come here next winter again.
Önümüzdeki hafta beni görmeye gelmeyecek misin?
- Won't you come and see me next week?
Bu günlerde iş edinmek zor.
- Jobs are hard to come by these days.
İşsiz pek çok kişi ile işleri edinmek zordur.
- Jobs are hard to come by with so many people out of work.
İçeri girmek istemez misiniz?
- Don't you want to come inside?
İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
- Please make an appointment to come in and discuss this further.
Bu kadar uzağa geldik, bu yüzden şimdi duramayız. Kötü yola düşmek istemiyorum.
- We've come this far, so we can't stop now. I don't want to backslide.
Ben, bir ara evinize uğramak istiyorum.
- I'd like to come around to your house sometime.
Şimdi uğramak ister misin?
- Do you want to come over now?
Tüm güzel şeyler bitmek zorundadır.
- All good things must come to an end.
Hemen geri gelmek zorundaydık çünkü okul başlamak üzereydi.
- We had to come back soon because school was about to start.
Birlikte başlamak için buraya gelmemeliydin.
- You shouldn't have come here to begin with.
Kim gelirse gelsin, ona dışarıda olduğumu söyle.
- Whoever comes, tell him I'm out.
Kim gelirse gelsin kapıyı açmayın.
- No matter who comes, don't open the door.
Ne olursa olsun bir şarkıcı olmak istiyorum.
- I wish to be a singer come what may.
Tom'un hâlâ gelmeyi planladığından emin olmak zorundaydım.
- I had to make sure Tom was still planning to come.
Geri dönmek zorunda kalacağız.
- We'll have to come back.
Tom geldiği yoldan geri dönmek zorunda kaldı.
- Tom had to go back the way he'd come.
Yeterlilik Belgeni aldıktan sonra, lütfen Londra'daki Japon Büyükelçiliği'ne gel.
- Upon receiving your Certificate of Eligiblity, please come to the Japanese Embassy in London.
Belki bana geri döneceksin?
- Maybe you'll come back to me?
Kötü haber çabuk yayılır.
- Ill news comes apace.
Lütfen mümkün olduğunca çabuk eve gel.
- Please come home as quickly as possible.
Yüzün meni ile kaplı.
- Your face covered with cum.
Leave it to settle for about three months and, come Christmas time, you'll have a delicious concoctions to offer your guests.
The guests came at eight o'clock.
She’ll be coming ’round the mountain when she comes.
He came after a few minutes.
The pain in his leg comes and goes.
He came to SF literature a confirmed technophile, and nothing made him happier than to read a manuscript thick with imaginary gizmos and whatzits.
If we count three before the come of thee, thwacked thou art, and must go to the women.”.
He was a dream come true.
Winter comes after autumn.
His test scores came close to perfect.
But instead of being a salesperson cum barista cum waitress merely serving the wordsmiths, I'm one of them, reading her latest baby out loud.
He is too good an actor to need that sort of tomfoolery: the effect will be far better if he is a credible mining camp elder-cum-publican.
I don't know when he's coming.
- I don't know when he will come.
I didn't bargain for Mary's coming so soon.
- I didn't expect that Mary would come so soon.