Tom o hapishanede ömür boyu hapse mahkum tek hükümlü olduğunu öğrendi.
- Tom learnt that he was the only convict sentenced to life imprisonment in that prison.
Kaçan hükümlüler yollarını ayırmaya karar verdiler.
- The escaped convicts agreed to part ways.
Tom'un sarhoşken araba sürmekten en az bir mahkumiyeti var.
- Tom has at least one conviction for drunken driving.
Onu mahkûm etmek için suçla ilgili yeterli kanıt yoktu.
- There wasn't enough evidence to convict him of the crime.
Tom ikinci derece cinayetten suçlu bulundu ve on yıl hapse mahkum edildi.
- Tom was convicted of second degree murder and sentenced to ten years in jail.
Tom birinci dereceden cinayetten suçlu bulundu.
- Tom was convicted of first-degree murder.
Jüri, Leyla'yı yirmi yıl hapse mahkûm etti.
- A jury convicted Layla for twenty years in jail.
Onu mahkûm etmek için suçla ilgili yeterli kanıt yoktu.
- There wasn't enough evidence to convict him of the crime.
Tom birinci dereceden cinayetten suçlu bulundu.
- Tom was convicted of first-degree murder.
Tom ikinci derece cinayetten suçlu bulundu ve on yıl hapse mahkum edildi.
- Tom was convicted of second degree murder and sentenced to ten years in jail.
Onu mahkûm etmek için suçla ilgili yeterli kanıt yoktu.
- There wasn't enough evidence to convict him of the crime.
Şu anda Tom Jackson'u mahkûm etmek için ihtiyacımız olan tüm kanıta sahibiz.
- We now have all the evidence we need to convict Tom Jackson.
Tom'un sesinde büyük bir inanç vardı.
- There was great conviction in Tom's voice.
Hiç inançları yoktur.
- They don't have any deep convictions.
Tom'un sarhoşken araba sürmekten en az bir mahkumiyeti var.
- Tom has at least one conviction for drunken driving.
Tom'un mahkumiyeti temyiz oldu ve kazandı.
- Tom appealed his conviction and won.
Carl Gustav Jung, analitik psikolojinin kurucusu, her zaman hastalıklarının dini inançlarına çok saygı gösterdi.
- Carl Gustav Jung, the founder of analytical psychology, always respected the religious convictions of his patients very much.
Tom'un sesinde büyük bir inanç vardı.
- There was great conviction in Tom's voice.
Bizim görüşümüz sahip olduğumuz bir fikirdir; inancımız bize sahip olan bir fikirdir.
- Our opinion is an idea which we have; our conviction an idea which has us.
Senin görüşlerine göre yaşamak zor.
- It is hard to live up to your convictions.
Tom son dört yılda iki kez alkollü araba sürmekten mahkûm edildi.
- Tom has been convicted of drunken driving twice in the last four years.
Mahkûm uyuşturucu satıcısı ölüm cezasını ömür boyu hapis cezasına düşürtmek için yetkililere boyun eğmeye istekliydi.
- The convicted drug dealer was willing to comply with the authorities to have his death sentence reduced to a life sentence.
Sami mahkumiyetini bozmak için bir kampanya başlattı.
- Sami launched a campaign to overturn his conviction.
Onu mahkûm etmek için suçla ilgili yeterli kanıt yoktu.
- There wasn't enough evidence to convict him of the crime.
Şu anda Tom Jackson'u mahkûm etmek için ihtiyacımız olan tüm kanıta sahibiz.
- We now have all the evidence we need to convict Tom Jackson.
Jüri, Leyla'yı yirmi yıl hapse mahkûm etti.
- A jury convicted Layla for twenty years in jail.
Tom suçu kanıtlanmış bir banka soyguncusu.
- Tom is a convicted bank robber.
Tom suçu kanıtlanmış bir katil.
- Tom is a convicted murderer.
informally, notably in a moral sense; said about both perpetartor and act.
... convinced my record company to convict to be loose ends ...