Eve vardığında Tom'un her gün yaptığı ilk şey TV'yi açmaktır.
- The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV.
Haberleri açmak istemiyorum.
- I don't want to turn on the news.
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
Ağaçların yaprakları sonbaharda sarıya döner.
- The leaves of the trees turn yellow in fall.
O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.
- He turns me on when he wears those clothes.
O, aşkını heyecanlandırdı.
- She turned on her lover.
Şimdi geri dönmek için çok geç.
- It's too late to turn back now.
Geri dönmek için çok geç.
- It's too late to turn back.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Sonunda onun sırasıydı.
- It was her turn at last.
Şarkı söyleme sırası senin.
- It's your turn to sing.
Mart 1841 sonlarına doğru onun soğuk algınlığı pnömoniye dönüştü.
- Late in March 1841, his cold turned into pneumonia.
Modern bilim birçok olanaksızlıkları olanaklı hale dönüştürmüştür.
- Modern science has turned many impossibilities into possibilities.