Onlar sık sık kendileriyle çelişiyorlar.
- They contradict themselves constantly.
Ben sık sık bu sorunu aklımda gözden geçiriyorum.
- I constantly went over this problem in my mind.
Daima kendi kendime lakırdı ederim.
- I constantly talk to myself.
Karısı ona sürekli dırdır ediyor.
- His wife nags him constantly.
O, sürekli mektuplar yazıyor.
- She is constantly writing letters.
Sürekli olarak isimleri unutuyorum.
- I am constantly forgetting names.
Annesi sürekli olarak bundan şikâyet ediyor.
- His mother is constantly complaining about it.
Birçok astronom çeşitli farklı teknikler kullanarak Hubble sabitini ölçmek için çok çalışıyor.
- Many astronomers are working hard to measure the Hubble constant using a variety of different techniques.
Gezegendeki su miktarı sabit kalır.
- The amount of water in the planet remains constant.
Evi terk ettiğinden beri hayat onun için daimi bir mücadele haline geldi.
- Life seems to have been a constant struggle for her ever since she left home.
Bu dünyada daimi tek şey değişimdir.
- The only thing constant in this world is change.
Bu dünyada değişkenlikten başka sürekli bir şey yoktur.
- There is nothing in this world constant, but inconstancy.
O, sürekli nevraljiden acı çekmektedir.
- She suffers from constant neuralgia.
Konstantinopolis'in fethi, Orta Çağ'ın sonunu işaret eder.
- The conquest of Constantinople marks the end of the Middle Ages.
Konstantinopolis 1453'te Osmanlı Türklerinin eline düştü.
- Constantinople fell to the hands of the Ottoman Turks in 1453.
Değişim değişmeyen tek şeydir.
- Change is the only constant.
Agrippa and the rest of his weeping friends earnestly besought him not to offer violence unto himself, ‘with a settled resolution he desired again they would approve of his good intent, and not seek to dehort him from it’; and so constantly died.
I find that I am constantly reminding you to feed your pets.
... when you're constantly faced with, ...
... I'll obsess over it. I won't sleep that night. And I'll just edit constantly to the point ...