Tom her zaman iş başında çetin.
- Tom is always hard at work.
Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir.
- Tom is one of our hardest workers.
O, yumurtalarını katı haşlanmış seviyor.
- She likes her eggs hard-boiled.
Yumurtamı katı kaynat lütfen.
- Boil my eggs hard, please.
Bu benim için çok zordu.
- It's too hard for me.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Tom'un bir çöp sıkıştırıcısı var.
- Tom has a trash compactor.
Tom'un bir çöp sıkıştırıcısı var.
- Tom has a trash compactor.
Tom'un bir çöp sıkıştırıcısı var.
- Tom has a trash compactor.
Tom tekrar yüzmeye gitme fırsatını güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait for the chance to go swimming again.
Tom Mary'yi görmek için güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait to see Mary.
Kader bana acımasız bir ders verdi.
- Fate taught me a hard lesson.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
- I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
Küçük bir araba kiralamak istiyorum.
- I'd like to rent a compact car.
Ben klimalı küçük bir araba istiyorum.
- I want a compact car with an air conditioner.
Bu benim için çok zordu.
- It's too hard for me.
O çok çalışan bir öğrencidir.
- She is a student who studies very hard.
Kompakt çamaşır makineleri boyutlarından dolayı pahalıdır.
- Compact washing machines are expensive for their size.
Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir.
- Many great men went through hardship during their youth.
Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
- My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
Dün şiddetli yağmur yağdı.
- It rained hard yesterday.
Dün şiddetli kar yağdı.
- It snowed hard yesterday.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
Tom partide ne giyeceğine karar vermede zorlanıyor.
- Tom is having a hard time deciding what to wear to the party.
Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
- Tom has hardly any close friends.
Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
- Hardly anyone has seen this animal up close.
Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al.
- You are working too hard. Take it easy for a while.
Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
- My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
The lake had finally frozen hard.
A set S of real numbers is called compact if every sequence in S has a subsequence that converges to an element again contained in S.