Hiç kimse benim ülkemi övmek istemiyor.
- Nobody wants to praise my country.
Hiç kimse ülkemi övmek istemedi.
- Nobody wanted to praise my country.
O, övgünün kılık değiştirmiş bir hiciv olduğunu fark etmedi.
- He was not aware that the praise was a satire in disguise.
Tom övgüye değer seçildi.
- Tom was singled out for praise.
Oğlunu övdüğümde çok dikkatlice dinledi.
- She listened very carefully when I praised her son.
Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.
- When we are praised, we gain confidence.
Senatörler benim hareketimi övüyorlardı.
- The senators will praise my act.
Mary'yi övmeyi seviyorum.
- I like to praise Mary.
Hiç kimse ülkemi övmedi.
- Nobody praised my country.