İngilizce uluslararası bir izleyici kitlesiyle konuşurken, oldukça sık tercih edilen bir dildir.
- English is quite often the language of choice when speaking to an international audience.
Tercih zevk meselesidir.
- Choice is a matter of taste.
Onlar tüm plandan vazgeçmekten başka seçenekleri olmadığını kabul ettiler.
- They agree that they have no choice but to give up the whole plan.
Seçeneklerinin olmadığını anladılar.
- They saw they had no choice.
Tom Mary'nin doğru bir seçim yaptığına inanıyor.
- Tom believes Mary made the right choice.
Tom Mary'nin doğru seçim yaptığını düşünüyor.
- Tom thinks Mary made the right choice.
Tom'a hiçbir alternatif sunmadım.
- I gave Tom no choice.
Sanırım alternatifimiz yok.
- I suppose we have no choice.
Onun bunu yapmaktan başka çaresi yoktu.
- She had no choice but to do it.
Şimdi çalışmaktan başka çarem yok sanırım.
- I guess I have no choice but to work out now.
Sana bir seçme hakkı veriyoruz.
- We're giving you a choice.
Bana bu konuda seçme hakkı bırakmıyorsun.
- You leave me no choice in the matter.
Sana bir seçme hakkı veriyoruz.
- We're giving you a choice.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
O mükemmel bir seçim.
- That's an excellent choice.