Karının seçimlerine hiç gülme, çünkü sonuçta sen de onlardan birisin.
- Don't ever laugh at your wife's choices, because after all you're one of them.
Benim seçimlerim benim kendimin.
- My choices are my own.
Tercih zevk meselesidir.
- Choice is a matter of taste.
O üniversite benim ilk tercihimdi.
- That university was my first choice.
Seçeneklerinin olmadığını anladılar.
- They saw they had no choice.
Onlar tüm plandan vazgeçmekten başka seçenekleri olmadığını kabul ettiler.
- They agree that they have no choice but to give up the whole plan.
Tom Mary'nin doğru bir seçim yaptığına inanıyor.
- Tom believes Mary made the right choice.
Hayatta zorluk seçimdir.
- The difficulty in life is the choice.
Sanırım alternatifimiz yok.
- I suppose we have no choice.
Tom'a hiçbir alternatif sunmadım.
- I gave Tom no choice.
Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.
- We had no choice but to leave the matter to him.
Tom'un onun istediğini Mary'ye vermekten başka çaresi yoktu.
- Tom had no choice but to give Mary what she asked for.
Sana bir seçme hakkı veriyoruz.
- We're giving you a choice.
Bana bu konuda seçme hakkı bırakmıyorsun.
- You leave me no choice in the matter.
Sana bir seçme hakkı veriyoruz.
- We're giving you a choice.
İsimleri rastgele seçmekten başka seçeneği yoktu.
- He had no other choice but to choose the names randomly.
O mükemmel bir seçim.
- That's an excellent choice.
... got to make choices. And the choices we've made have been ones that ultimately are benefiting ...
... Choices like, educating women, providing credit to women in countries where women are ...