cezalandırma

listen to the pronunciation of cezalandırma
Turkish - English
castigation
correction
punishment

The consequence of individual crimes should be collective punishment. - Bireysel suçların sonucunun ortak cezalandırma olması gerekir.

(şiddetli) chastisement
punishing; penalizing; sentencing; fining
punishing, penalizing, correction
punishing
(Askeri) punitive action
correcting
mortification
{i} retribution
correct
{i} discipline
cezalandırmak
punish

They urged him to punish the rebels. - İsyancıları cezalandırmak için ona ısrar etti.

Until 1986, in the schools of England, it was legal to punish children with belts, sticks, and clubs. - 1986'ya kadar İngiltere'nin okullarında, çocukları kemerlerle, değneklerle ve sopalarla cezalandırmak yasaldı.

ceza
punishment

Raskolnikov is the protagonist of the book of Crime and Punishment written by Dostoevsky. - Raskolnikov, Dostoyevski tarafından yazılan Suç ve Ceza isimli kitabının baş kahramanıdır.

Tom deserved the punishment he got. - Tom aldığı cezayı hakketti.

ceza
penalty

The man is liable to the death penalty. - Adam ölüm cezasına karşı duyarlı.

We should abolish the death penalty. - Ölüm cezasını kaldırmalıyız.

ceza
criminal

Criminal law, also known as penal law, involves prosecution for an act that has been classified as a crime. - Ceza hukuku, ceza yasası olarak da bilinen, bir suç olarak sınıflandırılmış olan bir hareket için takibat gerektirir.

In Singapore, one way to punish a criminal is to whip him or her. - Singapur'da bir suçluyu cezalandırmanın bir yolu onu ya da onu kırbaçlamaktır.

ceza
{i} pain

Cézanne knew how to paint nature in a new way. - Cézanne doğanın yeni bir biçimde nasıl resmedileceğini biliyordu.

ceza
{i} infliction
cezalandırmak
punishment
ceza
forfeiture
ceza
{i} imposition
ceza
{i} forfeit
cezalandırmak
penalize
cezalandırmak
plague
cezalandırmak
{f} castigate
cezalandırmak
{f} correct
ceza
recompense
ceza
sentencing

But that doesn't affect the sentencing. - Fakat o, cezayı etkilemez.

ceza
payoff
ceza
scourge
ceza
penance
ceza
(Ticaret) charge

Tom was charged with first degree assault and sentenced to 15 years in prison. - Tom birinci derecen saldırı ile suçlandı ve 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Although they were not guilty, they were charged. - Suçlu olmamalarına rağmen cezalandırıldılar.

ceza
(Kanun) abandum
ceza
sconce
cezalandırmak
(Havacılık) sentence
cezalandırmak
censure
cezalandırmak
fine
cezalandırmak
inflict punishment on
cezalandırmak
charge
cezalandırmak
skin
cezalandırmak
get one's own back
cezalandırmak
recompense
cezalandırmak
sconce
cezalandırmak
impose a penalty on
ceza
sanction
ceza
discipline

He was disciplined for his wrongdoing. - O kabahati için cezalandırıldı.

ceza
correction
ceza
chastisement
cezalandırmak
give sb what for
cezalandırmak
come down on
cezalandırmak
gyp
cezalandırmak
discipline
ceza
fine

Tom had no choice but to pay the fine. - Tom'un cezayı ödemekten başka hiçbir seçeneği yoktu.

Tom had to pay a fine for jaywalking. - Tom yaya geçidinden geçmediği için ceza ödemek zorunda kaldı.

ceza
punishments

Terrible punishments were promised her. - Ona korkunç cezalar söz verildi.

cezalandırmak
to punish
ceza
1.punishment; penalty
ceza
law fine
ceza
punishment; penalty; fine
ceza
(oxford üniv.) sconce
ceza
(Hukuk) penalty, punishment
ceza
penal

We must abolish the death penalty. - Ölüm cezasını iptal etmeliyiz.

Tom believes that the death penalty should be abolished. - Tom ölüm cezasının kaldırılması gerektiğine inanıyor.

ceza
sports penalty
ceza
(okul) imposition
ceza
law sentence, punishment
ceza
punitive

We award punitive damages in the amount of two million dollars. - İki milyon dolarlık ceza tazminatı ödüyoruz.

ceza
retribution
ceza
conclusion
ceza
oppression
ceza
apodosis
cezalandırmak
to punish; to penalize; to sentence; to fine
cezalandırmak
(dayakla) chastise
cezalandırmak
cop it
cezalandırmak
(oxford üniv.) sconce
cezalandırmak
to punish, to penalize, to discipline, to castigate; to fine
cezalandırmak
crime
cezalandırmak
slate
cezalandırmak
dish out
cezalandırmak
smirk
cezalandırmak
scourge
cezalandırmak
(Fiili Deyim ) have it
cezalandırmak
give smb. gyp
temsili cezalandırma
(Pisikoloji, Ruhbilim) vicarious punishment
çifte cezalandırma
(Hukuk) dual criminality
Turkish - Turkish
Cezalandırmak işi
(Hukuk) TECZİYE
muakabe
CEZA
(Osmanlı Dönemi) Karşılık, mukabil, ivaz. Cürüm veya günâh işleyenlere verilen azab
CEZA
(Osmanlı Dönemi) Gr: Şart cümlelerinde ikinci kısım. Bak: Şart
Ceza
(Osmanlı Dönemi) İHTİSAB
Ceza
(Osmanlı Dönemi) UKBA
Ceza
(Hukuk) UKUBET
Cezalandırmak
tecziye etmek
ceza
Suç işleyen bir kimsenin yaşantısına, özgürlüğüne, mallarına, onuruna karşı devletin koyduğu sınırlama
ceza
(Osmanlı Dönemi) hüzünle, ümitsizlikle ağlayıp sızlanmak
ceza
Suç işleyen bir kimsenin yaşantısına, özgürlüğüne, mallarına, onuruna karşı devletin koyduğu sınırlama: "... kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."- Anayasa
ceza
Uygun görülmeyen tepki ve davranışları önlemek için üzüntü, sıkıntı, acı veren uygulama
cezalandırmak
Bir kimseye veya varlığa ceza vermek: "Meğer bizim Abdullah ve kardeşi et çalan bir kediyi cezalandırmak istemişler."- F. R. Atay
cezalandırmak
Bir kimseye veya varlığa ceza vermek
cezâ
(Osmanlı Dönemi) karşılık, mukâbil
cezalandırma
Favorites