cesaretle

listen to the pronunciation of cesaretle
Turkish - English
gamely
bravely
heartily
boldly
adventurously
doughtily
daring
cesaret
courage

He is not entirely without courage. - O, tamamen cesaretsiz değil.

You ought to have the courage to speak out what you believe to be right. - Neyin doğru olduğuna inandığını açıkça söyleme cesaretine sahip olmalısın.

cesaretle karşı koymak
brave
cesaretle karşıla
chin up
cesaretle karşılamak
face up to
cesaretle karşılmak
stand up to
cesaret
bravery

Because of his bravery, I had confidence in him. - Cesaretinden dolayı ona güvenim vardı.

His bravery to save the child from drowning is above praise. - Çocuğu boğulmaktan kurtarmak için onun cesareti övgü üstü.

cesaret
{i} heart

I didn't have the heart to tell him the truth. - Ona gerçeği söyleyecek cesaretim yoktu.

I didn't have the heart to tell you. - Sana söyleyecek cesaretim yoktu.

cesaret
{i} valor
cesaret
nerve

Tom nearly lost his nerve. - Tom neredeyse cesaretini kaybetti.

I haven't got the nerve to ask you for a loan. - Senden borç istemeye cesaretim yok.

cesaret
(Argo) balls

It was pretty ballsy of you to stand up to the boss like that. - Patrona o şekilde karşı çıkman bayağı büyük cesaretti.

cesaret
gumption
cesaret
daring
cesaret
audacity
cesaret
{i} grit
cesaret
{i} valour
cesaret
{i} prowess
cesaret
{i} braving
cesaret
amplitude
cesaret
stout
cesaret
grittiness
cesaret
corage
cesaret
dare

Tom didn't dare to look at Mary. - Tom Mary'ye bakmaya cesaret edemedi.

He dared not say no to my plan. - Planıma hayır demeye cesaret edemedi.

cesaret
manfulness
cesaret
gallantry
cesaret
spunk
cesaret
stoutness
cesaret
doughtiness
cesaret
hardness
cesaret
guts

Tom didn't have the guts to shoot Mary. - Tom'un Mary'ye ateş edecek cesareti yoktu.

Tom has a lot of guts asking Mary for a loan. - Tom'un Mary'den borç para istemeye cesareti var.

cesaret
fortitude
cesaret
mettle
cesaret
boldness

He had the boldness to ignore the teacher's advice. - Onun öğretmenin tavsiyesini görmezden gelme cesareti vardı.

cesaret
intrepidity
cesaret
gameness
cesaret
valiancy
cesaret
valiance
cesaret
sand
cesaret
fearlessness
cesaret
courage, bravery, fortitude, gallantry, pluck, guts
cesaret
Enterprise
cesaret
hardiness
cesaret
pecker
cesaret
pluck

Even though I plucked up courage to invite Mary to a film, she stood me up. - Mary'yi bir filme davet etmek için cesaretimi toplasam bile, o beni sattı.

Tom plucked up the courage to kiss Mary. - Tom Mary'yi öpmek için cesaretini topladı.

cesaret
hardihood
cesaret
ticker
cesaret
chivalry
cesaret
bear up
cesaret
valiantness
cesaret
spirit

The defeat didn't dampen his spirits. - Yenilgi, onun cesaretini kırmadı.

You'll never break my spirit. - Asla cesaretimi kırmayacaksın.

cesaret
resolute
cesaret
gritty
ne cesaretle yaparsın
how dare you
ölümü cesaretle karşılamak
face death
Turkish - Turkish

Definition of cesaretle in Turkish Turkish dictionary

CESARET
(Osmanlı Dönemi) Cesurluk, yiğitlik, korkusuzluk
cesaret
Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven; yüreklilik, yiğitlik, yürek ve göz pekliği
cesaret
Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven
cesaret
Yüreklilik, yiğitlik, yürek ve göz pekliği: "Bütün halk türküleri gibi ölenin örnek cesaretini öven türkülerdi bunlar."- N. Cumalı. Çekinmezlik, atılganlık
cesaret
Çekinmezlik, atılganlık
cesaretle
Favorites