Definition of certain(a) in English Turkish dictionary
- certain
- {s} şüphesiz
- certain
- malum
- certain
- {s} mutlâk
O, oyunu mutlaka kazanacak.
- He is certain to win the game.
- certain
- {s} güvenilir
Niyetlerinizin güvenilir olduğuna eminim.
- I'm certain that your intentions are honorable.
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
- I met a certain gentleman at the station.
- certain
- tayini mümkün
- certain
- belirli
O belirli bir gangster tarafından tehdit edilmektedir.
- He is threatened by a certain gangster.
Üçüncü yıldız belirli bir krala ait oldu.
- The third star belonged to a certain king.
- certain
- muhakkak
- certain
- emin
Tom kesinlikle hepimizin eğlendiğinden emin oldu.
- Tom certainly made sure we all had a good time.
15 Mart'a kadar laboratuvar ekipmanını teslim edebileceğimden eminim.
- I'm certain we can deliver the laboratory equipment by March 15th.
- certain
- kesin
Kesinlikle,kart oynamayı severim.
- Certainly, I like playing cards.
O, kesinlikle cesaretsiz değildir.
- He is certainly not without courage.
- certain
- kimi
Sami, Leyla'nın ölümü için kimin sorumlu olduğunu bildiğinden emindi.
- Sami was certain he knew who was responsible for Layla's death.
Bu maçı kimin kazanacağı hala belli değil.
- It's still not certain who's going to win this match.
- certain
- bazı
Tom'un kesinlikle bazı oldukça eski-moda fikirleri var.
- Tom certainly has some pretty old-fashioned ideas.
Bazı gıdaların fiyatları haftadan haftaya değişmektedir.
- The prices of certain foods vary from week to week.
- certain
- kuşkusuz
- certain
- ayrım
- certain of
- den emin
- certain
- {s} belli
Ted'in oyunu kazanacağı belliydi.
- Ted was certain of winning the game.
Bizim sınıfta belli bir çocuktan etkileniyorum.
- I am attracted to a certain boy in my class.
- certain amount of safety
- emniyet miktar
- certain extent
- bir dereceye kadar
- certain persons
- bazı kişiler
- certain place
- kesin bir yer
- certain shares
- belirli hisse senetleri
- certain situation
- belli durum
- certain someone
- belirli biri
- certain task
- kesin bir görev
- certain to
- belirli
- certain to
- kesin olarak
- certain; sure of oneself
- kendini; emin belirli
- certain
- {s} kesin, kati
- certain
- {s} belirlenmiş
- certain
- of a certain age orta yaşlı
- certain
- kararlaşmış
- certain
- {s} herhangi bir
Herhangi bir kış gününde ona rastladım.
- I met her on a certain winter day.
Ben herhangi bir hata yapmadığımdan oldukça eminim.
- I'm pretty certain I haven't made any mistakes.
- certain
- süphesiz
- certain
- muayyen
Muayyen dillere çevirisi anlamsız olan cümleler vardır ve bu yüzden, sakınılması gerekir.
- There are sentences whose translation into certain languages is senseless and, therefore, should be avoided.
- certain
- {s} falanca
- certain
- katı kesin
- certain
- itimada şayan
- certain
- belirli olmayan miktar
- certain
- bir kısım
- certain
- {s} kaçınılmaz
- certain
- certainly elbette
- certain annuity
- (Kanun) kesin yıllık
- certain contract
- (Askeri,Kanun) kesin sözleşme
- certain distance
- belirli bir uzaklık
- certain event
- kesin olay
- certain inconsistencies
- birtakım tutarsızlıklar
- certain items
- belli başlı ana kalemler
- certain limit
- belirli sınır
- certain of
- -den emin
- certain procedures
- belirli işlemler
- certain procedures
- belirli usuller
- certain procedures
- belirli prosedürler
- certain submarine
- (Askeri) tespit edilmiş denizaltı
- certain to happen
- mutlâka gerçekleşecek
- certain to happen
- olacağı kesin
- make certain of
- garantiye almak
- make certain
- emin olmak
Konserin saat kaçta başladığını Tom'un bildiğinden emin olmak zorundayım.
- I have to make certain Tom knows what time the concert starts.
Tom'un onu yapmayacağından emin olmak bizim işimiz.
- It's our job to make certain Tom doesn't do that.
- term certain
- (Sigorta) muayyen bir süre
- bring into a certain state
- belirli bir duruma getir
- brought into a certain state
- belirli bir duruma getir
- made certain
- kesinleştir
- make certain
- kesinleştir
- make certain
- garantiye almak
- to some a certain extent
- bir dereceye kadar
- a certain extent
- bir ölçüde
- almost certain
- hemen hemen kesin
- annotation of certain
- kesinleşme şerhi
- be true to a certain extent
- doğruluk payı olmak
- having a certain amount of radiosensitivity
- Radyosensitivitenin belirli bir miktar olan
- in certain instances
- Belirli/bilinen durumlarda
- made certain
- kesinlestir
- previously, before a certain time
- Daha önce, belirli bir süre önce
- rush on certain death
- Bazı ölüm acele
- take certain steps
- Bazı adımlar
- under certain conditions
- belirli koşullar altında
- Jones
- {i} Jones
- Jones
- (isim) Jones
- be certain of
- emin olmak
- bring into a certain state
- belirli bir duruma getirmek
- brought into a certain state
- belirli bir duruma getirilmek
- feel certain
- emin olmak
- for certain
- muhakkak, kesinlikle
- for certain
- kesin olarak
Ben onun ne zaman geleceğini kesin olarak bilmiyorum.
- I don't know for certain when he will come.
Tom saat kaçta varması gerektiğini kesin olarak bilmiyordu.
- Tom didn't know for certain what time he should arrive.
- for certain reasons
- belirli nedenlerle
- know for certain
- emin olmak
- know for certain
- kesin olarak bilmek
- make certain of
- emin olmak
- make certain of
- kesinleştirmek
- not to know for certain
- kesin olarak bilmemek
- not to know for certain
- emin olmamak
- one thing is certain that
- şurası gerçektir ki
- this much is certain
- şurası gerçektir ki
- to a certain degree
- bir noktaya kadar
- to some (a certain) extent
- bir noktaya kadar