Do you feel any attraction for this book?
- Bu kitap için herhangi bir cazibe hissediyor musun?
This palace is the most famous and best appreciated attraction in our city.
- Bu saray bizim şehirde en ünlü ve en iyi takdir edilen cazibesidir.
Television has a great appeal for him.
- Televizyonun onun için büyük bir cazibesi vardır.
Sami found himself drawn to Layla's charm.
- Sami kendini Leyla'nın cazibesine çekilmiş buldu.
Paris has a great charm for Japanese girls.
- Paris Japon kızları için büyük bir cazibeye sahiptir.
We sometimes disparagingly call noise, music that's insignificant and devoid of any charm.
- Bazen kötüleyici olarak gürültü, önemsiz ve cazibeden yoksun müzik diyoruz.
They have a nerdy fascination.
- Modası geçmiş cazibeleri var.
I will never understand the allure of wealth.
- Servet cazibesini asla anlamayacağım.
I don't believe in spells and charms.
- Büyülere ve cazibelere inanmıyorum.
Mary is a very attractive woman.
- Mary çok cazibeli bir kadın.
Do you find him attractive?
- Onu cazibeli buluyor musun?