English - Turkish
Definition of causing unhappiness or misery in English Turkish dictionary
- miserable
- acınası
- miserable
- sefil
Ondan dolayı, o sefil bir hayat yaşadı.
-Because of her, he lived a miserable life.
O yıllarca sefil bir hayat sürdürmek zorunda kaldı.
-He had to lead a miserable life for many years.
- miserable
- {s} perişan
Bu perişan eski kilise ülkemizdeki en eski yapıdır.
-This miserable old church is the oldest building in our country.
Tom perişan görünüyor.
-Tom seems to be miserable.
- miserable
- {s} 1. çok kötü, berbat; çok mutsuz, insanı mutsuz eden, insanın keyfini kaçıran: I feel miserable. Kendimi çok kötü hissediyorum. What a
- miserable
- insanın keyfini kaçıran
- miserable
- {s} berbat
Tom parktaki bankta oturuyor, berbat görünüyor.
-Tom is sitting on a park bench, looking miserable.
Sana ne oldu? Berbat görünüyorsun.
-What happened to you? You look miserable.
- miserable
- içler acısı
- miserable
- sefalet
- miserable
- çok az (bir miktar)
- miserable
- insanı mutsuz eden
- miserable
- sefalet kokan
- miserable
- çok mutsuz
O zengin ama çok mutsuz.
-She's rich but miserable.
- miserable
- sefalet çeken
- miserable
- mutsuz
Tom biraz mutsuz görünüyor.
-Tom looks a little miserable.
O zengin ama çok mutsuz.
-She's rich but miserable.
- miserable
- çok kötü, berbat; çok mutsuz, insanı mutsuz eden, insanın keyfini kaçıran: I feel miserable. Kendimi çok kötü hissediyorum. What a
- miserable
- pek kötü
- miserable
- utanmaz
- miserable
- dertli
Related Terms
English - English
Definition of causing unhappiness or misery in English English dictionary
- miserable
causing unhappiness or misery
Hyphenation
caus·ing un·hap·pi·ness or mis·e·ryTurkish pronunciation
kôzîng ınhäpinîs ır mîzıriPronunciation
/ˈkôzəɴɢ ənˈhapēnəs ər ˈməzərē/ /ˈkɔːzɪŋ ənˈhæpiːnɪs ɜr ˈmɪzɜriː/
Resimler
History
Favorites