Bir olaya sebep olmak istemedim.
- I didn't want to cause a scene.
Biz mümkün olan en az zarara sebep olmak istiyoruz.
- We want to cause the least possible harm.
Size herhangi bir soruna neden olmak istemiyorum.
- I don't want to cause you any problems.
Ben herhangi bir rahatsızlığa neden olmak istemiyorum.
- I don't want to cause any inconveniences.
Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
- Marriage is the main cause of all divorces.
Kaza çok fazla ölüme neden oldu.
- The accident has caused many deaths.
Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
- An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
Yangına dikkatsiz bir sigara içicisinin sebep olduğu ortaya çıktı.
- It transpired that fire was caused by a careless smoker.
Paniğe yol açmak istemiyoruz.
- We don't want to cause a panic.
Paniğe yol açmak istemiyorum.
- I don't want to cause a panic.
İşçilerimiz buz fırtınasının neden olduğu hasarı onarmak için gece gündüz çalışıyorlar.
- Our employees are working around the clock to fix the damage caused by the ice storm.
Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
- All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
Burada iyi bir amaç için buradayız.
- We're here for a good cause.
Bunun olmasına neden olmadın.
- You didn't cause it to happen.
Alarm için neden olmadığını anlıyorum.
- I see no cause for alarm.
Probleme neyin sebep olduğunu düşünüyorsunuz?
- What do you think caused the problem?
Yapmak istediğim son şey sana bir probleme neden olmak.
- The last thing I want to do is cause you a problem.
Paniğe yol açmak istemiyorum.
- I don't want to cause a panic.
Paniğe yol açmak istemiyoruz.
- We don't want to cause a panic.
Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi.
- Tom didn't intend to cause Mary any trouble.
Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu.
- A traffic accident caused us a lot of trouble.
Kazaya sebep olduğuma son derece pişmanım.
- I deeply regret having caused the accident.
Bu kazaya neyin sebep olduğu tam bir sır.
- It is a complete mystery what caused the accident.
Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
- Marriage is the main cause of all divorces.
İnsan ölümlerinin çoğuna, sigara dumanı neden olmuştur.
- A lot of human deaths are caused by smoking cigarettes.
O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı.
- He contributed nothing to the cause.
Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı.
- Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.
O sorun çıkarmak istemiyor.
- He doesn't want to cause trouble.
Sorun çıkarmak için burada değilim.
- I'm not here to cause trouble.
Yapmak istediğim son şey sana bir probleme neden olmak.
- The last thing I want to do is cause you a problem.
Yapmak istediğim son şey size herhangi bir soruna neden olmak.
- The last thing I want to do is cause you any problems.
Onlar onu mesele çıkarmak için sınıfta olmakla suçladılar.
- They accused him of being in the classroom in order to cause trouble.
Mesele kazaya kimin neden olduğu.
- The question is who caused the accident.
Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
- When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
Sebebini bilmek istiyorsan, bu yıl beş araba kazasına neden olduğum içindir.
- If you want to know why, it's because I caused five car accidents this year.
Şu an için, hastalığın sebebi bilinmiyor.
- At present, the cause of the disease is unknown.
The explosion caused a panic.
The explosion caused much damage to the building.
He is fighting for a just cause.
... They are the number 1 cause of death in America for people aged 5-34. I saw my friend, Katherine ...
... as long as they're advancing the cause of making middle-class families stronger and ...