Definition of cause in English Turkish dictionary
- {f} sebep olmak
Bir olaya sebep olmak istemedim.
- I didn't want to cause a scene.
Biz mümkün olan en az zarara sebep olmak istiyoruz.
- We want to cause the least possible harm.
- {f} neden olmak
Ben herhangi bir rahatsızlığa neden olmak istemiyorum.
- I don't want to cause any inconveniences.
Tom bize daha fazla soruna neden olmak istemedi.
- Tom didn't want to cause us any more trouble.
- {f} yol açmak
Paniğe yol açmak istemiyoruz.
- We don't want to cause a panic.
Paniğe yol açmak istemiyorum.
- I don't want to cause a panic.
- {i} sebep
Yangına dikkatsiz bir sigara içicisinin sebep olduğu ortaya çıktı.
- It transpired that fire was caused by a careless smoker.
Genellikle öngörülemeyen hava tarafından kazaya sebep olundu.
- The accident was caused chiefly by the unpredictable weather.
- neden
Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.
- The primary cause of his failure is laziness.
Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
- Marriage is the main cause of all divorces.
- {f} neden olmak, sebep olmak, yol açmak: What's caused this? Buna yol açan ne? Will it really cause my camellias to bloom earlier? Gerçekten
- {i} gaye
- {f} meydan vermek
- {i} iş
Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
- All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
Onun işini kaybetmesine neyin sebep olduğunu düşünüyorsun?
- What do you think caused him to lose his job?
- {i} amaç
Burada iyi bir amaç için buradayız.
- We're here for a good cause.
- {f} neden olma
Alarm için neden olmadığını anlıyorum.
- I see no cause for alarm.
Fırtına hiçbir hasara neden olmadı.
- The storm didn't cause any damage.
- {f} doğurmak
- {i} problem
Ereksiyon problemlerinin çeşitli nedenleri olabilir.
- Erection problems can have various causes.
O, büyük problemlere neden olabilir.
- That can cause big problems.
- {f} yol aç
Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.
- The earthquake caused considerable damage.
Zayıf temeller evin çökmesine yol açtı.
- Weak foundations caused the house to subside.
- tarafını tutmak
- {i} sorun
O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor.
- He behaves well in school but at home he causes problems.
Soruna sebep olan sorunun kurbanı olacaktır.
- Whoever causes trouble will be the victim of the trouble.
- final cause asıl gaye
- make common cause with işbirliği etmek
- sebep ol
Yangına dikkatsiz bir sigara içicisinin sebep olduğu ortaya çıktı.
- It transpired that fire was caused by a careless smoker.
Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
- An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- harekete sevkedici unsur
- show cause hukuki sebep göstermek
- first cause asıl sebep
- ilke
Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
- When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- sebeb
Şu an için, hastalığın sebebi bilinmiyor.
- At present, the cause of the disease is unknown.
Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.
- He fully realizes that he was the cause of the accident.
- {i} dava, ülkü: That's a cause worthy of one's devotion. Kendini adamaya değer bir dava. 4
- {i} nede
Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
- Marriage is the main cause of all divorces.
Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.
- The primary cause of his failure is laziness.
- {i} haklı neden
- ülkü
- {i} dava konusu
- medar
- yolaçmak
- başlatmak
- çıkarmak
Sorun çıkarmak için burada değilim.
- I'm not here to cause trouble.
Onlar onu mesele çıkarmak için sınıfta olmakla suçladılar.
- They accused him of being in the classroom in order to cause trouble.
- {i} dava
Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı.
- Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.
O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı.
- He contributed nothing to the cause.
- -e neden olmak
- hedef
- {i} neden, sebep, illet
- devindirici
- âmil
- esbap
- hazırlamak
- yapmak
Yapmak istediğim son şey size daha fazla acıya neden olmamdır.
- The last thing I want to do is cause you any more pain.
Yapmak istediğim son şey size herhangi bir soruna neden olmak.
- The last thing I want to do is cause you any problems.
- sebebiyet vermek
- sebep vermek
- (Kanun) hukuk davası
- mesele
Lütfen bu meselenin neden olduğu sorun için özürlerimizi kabul edin.
- Please accept our apologies for the trouble this matter has caused you.
Mesele kazaya kimin neden olduğu.
- The question is who caused the accident.
- mahal vermek
- sebeb olmak
- mucip olmak
- cause a panic
- panik yaratmak
- cause pain
- ağrıtmak
- cause quite a stir among
- ortamı germek
- cause to dance
- oynatmak
- cause to faint
- bayıltmak
- cause to fly
- uçurmak
- cause to jump
- sıçratmak
- cause to lean
- dayatma
- cause to lean
- dayatmak
- cause to meet
- kavuşturmak
- cause to play
- oynatmak
- cause to run
- koşturmak
- cause to take off
- havalandırmak
- cause to take out
- çıkartmak
- cause to write
- yazdırmak
- cause a disturbance
- huzursuzluğa sebep olmak
- cause a loss
- zarar vermek
- cause a sensational emotion
- sansasyona neden olmak
- cause and effect
- sebep ve sonuç
- cause damage
- hasara neden ol
- cause damage
- hasar meydana getirmek
- cause discord
- nifak sokmak
- cause effect relationship
- neden sonuç ilişkisi
- cause harm to
- zarara yolaç
- cause havoc
- zarar vermek
- cause havoc
- berbat etmek
- cause of death
- ölüm nedeni
- cause pain
- sancı yapmak
- cause sb a trouble
- başına dert açmak
- cause to
- neden ol
O, birçok sorunlara neden olabilir.
- It could cause too many problems.
Tamponlar toksik şok sendromuna neden olabilir.
- Tampons can cause toxic shock syndrome.
- cause to be
- neden ol
- cause to be bitter
- acılaştır
- cause to be joined
- birleşmesine neden ol
- cause to be late
- geç kalmasına neden ol
- cause to be lost
- kaybolmasına neden ol
- cause to be seen
- görülmesine neden ol
- cause to be senseless
- hissiz olmasına yolaç
- cause to be silent
- sessiz olmasına yol aç
- cause to break
- kırılmasına neden ol
- cause to burn
- yanmasına neden ol
- cause to change color
- renginin değişmesine neden ol
- cause to change shape
- şeklinin değişmesine neden ol
- cause to continue
- devam etmesine yol aç
- cause to crystallize
- kristalize olmasına yol aç
- cause to decide
- karar vermesini sağla
- cause to end
- bitmesine neden ol
- cause to feel better
- daha iyi hissetmesine neden ol
- cause to grow
- büyümesine neden ol
- cause to happen
- olmasına yolaç
- cause to leave
- ayrılmasına neden ol
- cause to lose control
- kontrolü kaybetmesine neden ol
- cause to occur
- olmasına yol aç
- cause to open
- açılmasına neden ol
- cause to panic
- paniğe yol aç
- cause to result
- sonuçlanmasına yol aç
- cause to ring
- çalmasına neden ol
- cause to sense
- hissetmesine neden ol
- cause to sleep
- uyumasına neden ol
- cause to slope
- eğilmesine neden ol
- cause to smell
- kokmasına neden ol
- cause to solidify
- katılaşmasına neden ol
- cause to sound
- ses çıkarmasına neden ol
- cause to spread
- yayılmasına neden ol
- cause to start
- başlamasına neden ol
- cause to travel
- seyahat etmesine yol aç
- cause to turn
- dönmesine neden ol
- cause uneasiness
- rahatsızlığa neden olmak
- cause a stir
- heyecan neden
- cause analysis
- neden analizi
- cause confusion
- Kafa karışıklığına neden olmak
- cause for concern
- endişeye neden
- cause in fact
- aslında neden
- cause of damage
- hasar nedeni
- cause of death
- Ölüm sebebi, ölüme sebeb olan şey
- cause of loss
- zarar nedeni
- cause of return
- iade nedeni
- cause problems
- sorunlara neden
- cause to be bitter
- acilastir
- cause to solidify
- katilasmasina neden ol
- cause-and-effect
- Etki-tepki
- cause a bedlam
- kızılca kıyamet koparmak
- cause a bedlam
- karışıklık çıkarmak
- cause a change
- değişikliğe sebep olmak
- cause a disturbance
- karışıklığa neden olmak
- cause a disturbance
- karışıklık çıkarmak
- cause a scandal
- rezalet çıkarmak
- cause a stir
- heyecan yaratmak
- cause action
- menşei düzeltici önlem
- cause anxiety
- kaygılandırmak
- cause anxiety
- kaygı uyandırmak
- cause anxiety
- kaygı yaratmak
- cause bad blood
- aralarını bozmak
- cause change
- değişikliğe sebep olmak
- cause crisis
- kriz yaratmak
- cause death
- ölüme sebebiyet vermek
- cause death
- ölüme neden olmak
- cause distress
- üzüntü vermek
- cause distress
- sıkıntı yaratmak
- cause expense
- masraf açmak
- cause expense
- masraf doğurmak
- cause expense
- masraf çıkarmak
- cause final
- (Felsefe) ereksel neden
- cause for complaint
- şikâyet nedeni
- cause harm
- (Kanun) zarara neden olmak
- cause harm to
- zarara yolaçmak
- cause loss
- kayba uğratmak
- cause of action
- dava hakkı veren neden
- cause of loss
- zarar sebebi
- cause pain
- acıtmak
- cause pressure
- basınç sağlamak
- cause problems
- müşkülat çıkarmak
- cause s.o. to sin
- birini günaha sokmak
- cause smb. a trouble
- başına dert açmak
- cause someone to lose time
- zaman kaybına neden olmak
- cause someone to sin
- birini günaha sokmak
- cause sorrow
- kederlendirmek
- cause tension
- gerginlik yaratmak
- cause to be thankful
- minnettar olmayı gerektiren unsur
- cause to break
- kırılmasına neden olmak
- cause to break
- kırdırmak
- cause to bring
- getirtmek
- cause to burn
- yanmasına neden olmak
- cause to collapse
- çökertmek
- cause to continue
- devam etmesine yol açmak
- cause to cut
- kestirmek
- cause to draw
- çektirmek
- cause to end
- bitmesine neden olmak
- cause to fall
- düşürmek
- cause to ferment
- ekşitmek
- cause to forget
- unutturmak
- cause to grow
- büyümesine neden olmak
- cause to harm
- (Kanun) zarara neden olmak
- cause to leave
- ayrılmasına neden olmak
- cause to mate
- çiftleştirmek
- cause to occur
- olmasına yol açmak
- cause to open
- açılmasına neden olmak
- cause to panic
- paniğe yol açmak
- cause to ring
- çalmasına neden olmak
- cause to rot
- çürütmek
- cause to sense
- hissetmesine neden olmak
- cause to sleep
- uyumasına neden olmak
- cause to slope
- eğilmesine neden olmak
- cause to smell
- kokmasına neden olmak
- cause to sound
- ses çıkarmasına neden olmak
- cause to turn
- dönmesine neden olmak
- cause to undulate
- dalgalandırmak
- cause to yawn
- esnetmek
- cause/create a stir
- heyecan yaratmak; sansasyon yaratmak
- cause/create a stir
- herkesin ilgisini çekmek
- caused
- endüklenen
- root cause
- (Ticaret) temel neden
- caus
- sebep
Sebep ve sonuç birbirlerine tepki yaparlar.
- Cause and effect react upon each other.
Yangına dikkatsiz bir sigara içicisinin sebep olduğu ortaya çıktı.
- It transpired that fire was caused by a careless smoker.
- cause to
- neden olmak
- caused
- mütevellit
- caused
- sebep olan
- caused
- sebep olmuş
- causer
- (Dilbilim) etkileyen
- causer
- (Dilbilim) neden olan
- causes
- sebepler
Sami doğal sebeplerden ötürü ölmedi.
- Sami didn't die of natural causes.
Kazanın sebepleri hakkında yakın analiz yapmalıyız.
- We must make a close analysis of the causes of the accident.
- causing
- (Dilbilim) ettirme
- causing
- sebep olarak
- causing
- neden olan
- concurrent cause
- (Sigorta) müşterek sebep
- final cause
- (Kanun) asıl gaye
- give cause for
- (deyim) olmak
- give cause for
- (deyim) yol açmak
- lost cause
- ümitsiz dava
- positively cause
- (Dilbilim) sağlama
- underlying cause
- altta yatan neden
- caused
- {f} sebep ol
Bazı hastalıklara kusurlu bir gen tarafından sebep olunmaktadır.
- Some diseases are caused by a defective gene.
Bu kazaya neyin sebep olduğu tam bir sır.
- It is a complete mystery what caused the accident.
- causeless
- asılsız