Biz aslanı canlı yakalamak zorundayız.
- We've got to catch the lion alive.
Ben ilk treni yakalamak için erken kalktım.
- I got up early to catch the first train.
Eğer trene yetişmek istiyorsan derhal hareket etmelisin.
- You'll have to get a move on if you want to catch the train.
Ona yetişmek için adımlarımı hızlandırdım.
- I quickened my steps to catch up with her.
Adam beni yakamdan yakalamaya çalıştı.
- The man tried to catch hold of me by the collar.
Ben treni yakalamak için gerçekten koşmak zorunda kaldım.
- I really had to run for it to catch the train.
Erkek kardeşine yetişmek için koştu.
- He ran to catch up to his brother.
Karım çok çabuk soğuk kapar.
- My wife catches colds easily.
O, soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla odadan ayrılmaya cesaret edemiyor.
- She doesn't dare leave the room for fear she should catch cold.
O, soğuk algınlığına kolayca yakalanır.
- She catches colds easily.
Hayvanı yakalamak için bir tuzak kurdu.
- He set a trap to catch the animal.
Biz bir tilki yakalamak için bir tuzak kurduk.
- We set a trap to catch a fox.
Bir soğuk algınlığına yakalanmak kolaydır.
- It's easy to catch a cold.
Ben soğuk algınlığına yakalanmaktan korktum.
- I was afraid to catch a cold.
Bir virüs kapmaktan korkmuyor musunuz?
- Aren't you afraid of catching a virus?
Soğuk algınlığını kapmak istemiyorum.
- I don't want to catch your cold.
İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurtlamaz, pulluğu çekmek için çok zayıf, tavşanları yakalamak için yeterince hızlı koşamaz.
- Man is the only creature that consumes without producing. He does not give milk, he does not lay eggs, he is too weak to pull the plough, he cannot run fast enough to catch rabbits.
O, dikkat çekmek için puantiyeli elbise giyer.
- She wears dotted gowns to catch attention.
Gribe yakalanmayacağımdan emin olmak istiyorum.
- I want to make sure that I don't catch the flu.
Tom onlardan birinden her zaman soğuk algınlığı kapmaktan korktuğu için çocukların etrafında olmaktan hoşlanmaz.
- Tom doesn't like being around children because he's always afraid of catching a cold from one of them.
Onun konuştuğu her sözü anlamak için öne doğru eğildim.
- I leaned forward, eager to catch every word he spoke.
Onları yakalamaya çalışmak zorundayım.
- I've got to try to catch them.
Bir kadınla tartışmak suyu boğmaya çalışmak, ateşi yakmak, toprağı kazmak ya da havayı yakalamaya çalışmak gibidir.
- Arguing with a woman is like trying to drown the water, burn the fire, dig the soil or catch the air.
Boğulan bir insan saman çöpünü tutmaya çalışır.
- A drowning man will catch at a straw.
Tom balık tutmaya gitti, ama bir şey yakalamadı.
- Tom went fishing, but didn't catch anything.
He caught the last three innings.
The catch of the perpetrator was the product of a year of police work.
He's a good catch.
I bent over to see under the table and got a catch in my side.
Good catch. I never would have remembered that.
She installed a sturdy catch to keep her cabinets closed tight.
The catch amounted to five tons of swordfish.
When the program catches an exception, this is recorded in the log file.
Fourteene miles Northward from the river Powhatan, is the river Pamaunke, which is navigable 60 or 70 myles, but with Catches and small Barkes 30 or 40 myles farther.
You've really caught his determination in this sketch.
The fishermen took pictures of their catch.
Be careful, that's a catch question.
Had Nancy got caught with a child? If so she would destroy her parent's dreams for her.
The enormous scarf did catch my eye.
There was a catch in his voice when he spoke his father's name.
Nice catch!.
intransitive To serve well or poorly for catching, especially for catching fish.
The kids love to play catch.