O, yurtdışında eğitim yapabilmek için çok çalışıyor.
- He works hard so that he can study abroad.
Tom'a yardım edebilmek için her şeyi yapıyorum.
- I'm doing everything I can to help Tom.
Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.
- They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.
Tom elma çekirdeğini çöp kutusuna fırlattı.
- Tom threw the apple core into the garbage can.
Çok fazla fasulye yedim ve şimdi popom ötmeyi durduramıyor.
- I ate too many beans and now my backside cannot stop singing.
Teneke kutu içinde altı tane balık var.
- There are six fish inside the tin can.
Teneke kutuyu açacak bir şeyim yok.
- I have nothing to open the can with.
Eğer kefalet ödeyemezsen hapishanede kalmak zorunda kalacaksın.
- If you can't make bail, you'll have to stay in jail.
Kefalete gücü yetmediği için Tom hapishanede mahsur kaldı.
- Tom is stuck in jail because he can't afford bail.
Her kovanda sadece bir kraliçe olabilir.
- In each beehive there can only be one queen.
Kovanda sadece tek bir kraliçe olabilir.
- There can be only one queen in the hive.
O, caddedeki teneke kutuları topladı.
- He picked up cans in the street.
Tom, teneke düdüğü çok iyi çalamaz.
- Tom can't play the tin whistle very well.
Tom benzin bidonunu aldı ve arabasının arkasına doğru yürümeye başladı.
- Tom picked up the can of gasoline and started walking back to his car.
Benzin bidonlarımızdan biri kayıp.
- One of our gas cans is missing.
Yeni konserve açacağım eskisinden daha sağlam, böylece umarım bezelyelerime kavuşmak artık 2 dakikamı almayacak.
- My new can opener is sturdier than the old one, so hopefully it won't take 2 minutes to get at my beans anymore.
Toptan konserve ürünler alırım.
- I buy canned goods in bulk.
Televizyonu kapatabilirmiyim?
- Can I turn off the TV?
Tepesi karla kaplı olan şu dağı görebiliyor musun?
- Can you see that mountain with the snow-covered peak?
Ben onun ABD vatandaşlığından vazgeçtiğine inanamıyorum.
- I can't believe he renounced his U.S. citizenship.
Büyük Kanyon ABD'deki en popüler yerlerden biridir.
- The Grand Canyon is one of the most popular places in the USA.
Tom'u kovmaktan daha iyi bir şey istemiyorum ama bunu yapamıyorum.
- I'd like nothing better than to fire Tom, but I can't do that.
O, yurtdışında eğitim yapabilmek için çok çalışıyor.
- He works hard so that he can study abroad.
Sana ödeme yapabilmemin başka bir yolu var mı?
- Is there any other way I can pay you?
Can I use your pen?.
He canned the whole project because he thought it would fail.
The boss canned him for speaking out.
Can you remember your fifth birthday?.
They spent August canning fruit and vegetables.
Can your gob.
So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.
- İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.
The spirit of the demon reawakens.
- Şeytanın ruhu yeniden canlanıyor.
Hi, my dear, my darling, my honey, my destiny. How was your day?
- Merhaba, canım, sevgilim, tatlım, kaderim. Günün nasıldı?
Dad. Yes, darling. I think that Mom... I think that Mom is having an affair.
- Baba. Evet canım. Sanırım annem ... Sanırım annemin bir ilişkisi var.
Dan's heart stopped but doctors managed to revive him.
- Dan'in kalbi durdu ama doktorlar onu canlandırmayı başardılar.
I'd like to eat cheesecake to my heart's content at The Cheesecake Factory.
- Cheesecake Factory'de canımın istediği kadar peynirli kek yemek istiyorum.
A building, before it can be constructed, has to be visualized hundreds of times in the mind of an architect.
- Bir yapının inşa edilebilmesinden önce mimarın zihninde yüzlerce kez canlandırılması gerekir.
Tom didn't expect Mary to be so friendly.
- Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.
The inhabitants of the island are friendly.
- Adanın sakinleri cana yakındır.
Hello, my dear, I made two pictures in photoshop and I want your opinion on them.
- Merhaba, canım, fotoşopta iki resim yaptım ve onlar hakkında fikrini istiyorum.
He was my dear friend.
- O benim can dostumdu.
He put all his heart and soul into it.
- O canı gönülden yaptı.
He gave up his life for his country.
- Ülkesi için canından vazgeçti.
Tom and I are lifeguards.
- Tom ve ben can kurtaranız.
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.