canli

listen to the pronunciation of canli
Turkish - English

Definition of canli in Turkish English dictionary

canlı
living being

I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit. - Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum.

It's a living being, so of course it shits. - O bir canlı, dolayısıyla doğal olarak sıçıyor da.

canlı
lively

He is lively during recess. - O, tatil sırasında canlı.

The discussion the villagers had on the environment was quite lively. - Köylülerin çevrede yaptığı tartışma oldukça canlıydı.

canlı
vivacious
canlı
living

It's the living image of your grandfather. - O, büyük babanın canlı görüntüsüdür.

It's a living being, so of course it shits. - O bir canlı, dolayısıyla doğal olarak sıçıyor da.

canlı
alive

For some reason I feel more alive at night. - Bazı sebeplerden dolayı geceleri daha canlı hissediyorum.

I will keep the fish alive. - Ben balığı canlı tutacağım.

canlı
crisp

A crisp wind blew up over the sand dunes from the sea. - Denizden kum tepelerinin üzerinde canlı bir rüzgar patladı.

canlı
live

Soon after the accident they found a live animal there. - Kazadan kısa bir süre sonra orada canlı bir hayvan buldular.

Many lives were lost in the accident. - Kazada çok sayıda canlı kayboldu.

canlı
bright

Things are looking brighter. - İşler daha canlı görünüyor.

You are bright and glowy this morning. - Bu sabah canlı ve parlaksın.

canlı
glowing
canlı
animated
canlı
brightly
canlı
living creature, living being; living, animate, alive; lively, brisk, active, vigorous, spry, bouncy, high-spirited; graphic, picturesque, sprightly; (yayın) live
canlı
dashing
canlı
breezy
canlı
genially
canlı
colourful [Brit.]
canlı
spirited
canlı
corky
canlı
go go
canlı
saturated

The sky in this photo is very saturated. - Bu fotoğraftaki gökyüzü çok canlı.

canlı
animate
canlı
(renk) rich
canlı
living creature; life
canlı
bustling
canlı
living being, living thing
canlı
snappy
canlı
humming
canlı
full of life
canlı
in the flesh
canlı
lively, full of life; sprightly; vivacious
canlı
vivid, strong
canlı
brisk
canlı
living, animate
canlı
quick
canlı
fresh

The memories are very fresh and vivid. - Anılar çok taze ve canlıdır.

canlı
(someone, an animal) which has (a specified number of) lives: Kedi dokuz canlıdır. A cat has nine lives
canlı
crispy
canlı
beany
canlı
active
canlı
colorful
canlı
{s} gay
canlı
{s} feeling
canlı
{s} vivid

I am pleased with this vivid portrait in particular. - Ben özellikle bu canlı portreden memnunum.

He made a vivid impression. - O canlı bir izlenim bırakmıştı.

canlı
(Tıp) viable
canlı
{s} exhilarated
canlı
highspirited
canlı
on the boil
canlı
(deyim) on the ball
canlı
with

She smiled at me with friendly brown eyes. - O, arkadaş canlısı kahverengi gözlerle bana gülümsedi.

Is there anybody who would like to go see a live concert of Lady Gaga with me? - Benimle Lady Gaga'nın bir canlı konserini seyretmeye gitmek isteyen biri varmı?

canlı
living thing

Living things are made from cells. - Canlılar hücrelerden oluşur.

All living things die some day. - Tüm canlılar bir gün ölür.

canlı
rouse
canlı
buxom
canlı
zestful
canlı
buoyant
canlı
bouncy
canlı
(Argo) money

Layla burned Fadil alive for his money. - Leyla, parası için Fadıl'ı canlı canlı yaktı.

canlı
spirituel
canlı
gamesome
canlı
skittish
canlı
vital

Health and vitality are important for long life. - Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.

canlı
vivace
canlı
lifelike

The doll was surprisingly lifelike. - Bebek şaşırtıcı bir biçimde canlı gibiydi.

canlı
spry
canlı
mettled
canlı
swinging
canlı
sporty
canlı
racy
canlı
picturesque
canlı
jaunty
canlı
chipper
canlı
vibrant

France is a vibrant democracy. - Fransa canlı bir demokrasidir.

canlı
thing

All living things are connected in one chain of being. - Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar.

All living things on Earth contain carbon. - Yeryüzündeki tüm canlılar karbon içerirler.

canlı
high-spirited
canlı
lusty
canlı
walking
canlı
prismatic
canlı
{i} invigorating
canlı
sprightly
canlı
rich
canlı
{s} rousing
canlı
livelier
canlı
vibrantly
canlı
invigorated
canlı
a live
canlı
the live
canlı
{s} peppy
canlı
frolic
canlı
{s} gingery
canlı
{s} graphic
canlı
{s} colourful
canlı
airy
canlı
picturesage
canlı
merry
canlı
sparkling
canlı
lightsome
canlı
{s} inspired
canlı
frisky
canlı
{s} exuberant
canlı
smacking
canlı
with it
canlı
{s} dewy
canlı
{s} smart
canlı
{s} expressive

So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning. - İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.

canlı
{i} Life

Health and vitality are important for long life. - Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.

The doll was surprisingly lifelike. - Bebek şaşırtıcı bir biçimde canlı gibiydi.

canlı
blithesome
canlı
upbeat
canlı
{s} hearty
canlı
snnppy
canlı
{s} mercurial
canlı
{s} sappy
canlı
{s} springy
canlı
keen
canlı
riproaring
canlı
{s} ginger
canlı
forcible
canlı
drama
canlı
green

A two-meter-long live crocodile has been found in a garden greenhouse in Sweden's third largest city, Malmö. - İsveç'in üçüncü büyük kenti olan Malmö'deki bir sera bahçesinde iki metre uzunluğundaki canlı bir timsah bulundu.

canlı
{s} perky
canlı
{s} zippy
canlı
{s} mettlesome
canlı
full of beans
canlı
{s} driving
canlı
{s} graphical
canlı hayvanı deneysel amaçla ameliyat etme
vivisection
canlı içinde
(Gıda) in vivo
canlı yük
movable load
canlı aks
live axle
canlı balık tutan tekne
smack
canlı bebek
(Konuşma Dili) living doll, very beautiful woman
canlı bir tempoda
at a rattling pace
canlı bir şekilde
gaily
canlı biçimde
sprightly
canlı canlı
alive, while still alive
canlı canlı ölmek
be buried alive
canlı cenaze
skinny, a bag of bones
canlı cenaze
person who looks likedeath warmed over, very wan and emaciated person
canlı dans
jig
canlı gibi
lifelike

The doll was surprisingly lifelike. - Bebek şaşırtıcı bir biçimde canlı gibiydi.

canlı hayvan
(Hukuk) (besi hayvanı) livestock
canlı model
live model
canlı odun
alburnum
canlı olarak
animoso
canlı oyun
legit
canlı program
live programme
canlı resim
animated film
canlı sözlük
walking dictionary
canlı tutmak
keep alive
canlı varlık
organism
canlı varlık
living creature
canlı varlık
living being
canlı ve dinamik kimse
devil
canlı ve dinç adam
hearty
canlı yayın
live broadcast

A drunk TV presenter vomited during a live broadcast. - Sarhoş bir TV sunucusu, canlı yayın esnasında istifra etti.

canlı yayında
on air
canlı yük
live load, movable load
canlı çalınan bölüm
scherzo
canlı örnek
incarnation
canlı örnek
personification
canlı örneği olmak
personify
canlı/resim
(Bilgisayar) vivid/graph
cansızdan canlı oluşumu
spontaneous generation
cansızdan canlı oluşumu
abiogenesis
ateşte yanmayan canlı
salamander
tez canlı
swift
dokuz canlı
very strong
tez canlı
hustling
hayvanlık, canlı olmakla beraber akılsız olu
bestiality, live with it, but foolish
mikroskobik canlı
microorganism
tez canlı
impetuous
3 boyutlu canlı efektler
(Televizyon) live 3d effects
andanteden daha canlı
andantino
asalak canlı
guest
ağır canlı
lazy, sluggish
ağır canlı
lazy, inactive, sluggish
balıkları canlı saklama havuzu
stew
böcek yiyen canlı
insectivore
böcekçil canlı
insectivore
canlılar
the living
canlılar
the quick
canlılar
living beings
canlılar
living creatures

Most living creatures in the sea are affected by pollution. - Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.

daha canlı
livelier
dinç ve canlı
hale and hearty
dişi canlı
female
dokuz canlı
very strong, that won't die easily
dokuz canlı kedi gibi
(deyim) like a cat with nine lives
dokuz canlı very hardy
not likely to die
dışarıda canlı yayın
nemo
etli canlı
plump and robust
genetik olarak birbirine bağlı canlı
ally
ilkel canlı
(Denizbilim) procaryote
insan yiyen canlı
man eater
it canlı
tough and strong
kanlı canlı
ruddy
kanlı canlı
hale and hearty
kanlı canlı
sanguine
kanlı canlı
full of health
kanlı canlı
red-blooded
kanlı canlı
vigorous, robust
kedi gibi dokuz canlı
(deyim) a cat has nine lives
melez canlı
crossbreed
meyve ile beslenen canlı
fruitarian
ortama uyum sağlamış canlı
denizen
pek canlı hardy, tough
(someone) who possesses endurance
soyu tükenmekte olan canlı
relict
soyundan farklı özellikler gösteren canlı
sport
tarak (istiridye benzeri canlı
scallop
tek hücreli canlı
monad
tek hücreli canlı
Protista
tez canlı
restless

Children are often impatient and restless. - Çocuklar genellikle sabırsız ve tez canlı.

Why are you always so restless? - Sen neden her zaman tez canlısın?

tez canlı
impatient

Children are often impatient and restless. - Çocuklar genellikle sabırsız ve tez canlı.

tez canlı
fast
tez canlı
sharp
tez canlı
hustling, impetuous, impatient
türdeş canlı
congener
uçan canlı
flier
yarı at yarı balık olan canlı
sea horse
yarı balık yarı kertenkele canlı
ichthyosaurus
yedi canlı
(person, animal) who/ which has managed to get through a number of dangerous situations alive
çok büyük canlı
jumbo
Turkish - Turkish

Definition of canli in Turkish Turkish dictionary

canlı
Güçlü, etkili, hareketli, hayat dolu
canlı
Canı olan, diri, yaşayan
canlı
Canlı yayın
canlı
Yaşayıp yer değiştirebilen yaratık, hayvan
canlı
Güçlü, etkili, hareketli, hayat dolu: "Recep çok canlı bir adamdı."- S. F. Abasıyanık
canlı
Canı olan, diri, yaşayan: "Bütün canlıların kendilerini yarı baygın, uykulu, hareketsiz bir tembelliğe bıraktıkları saatler başlamıştı."- N. Cumalı
Canlı
vivace
canlı canlı
Diri diri, henüz ölmemiş
canlı canlı
Heyecanla
canlı cenaze
Çok zayıf, bir deri bir kemik kalmış kimse
canlı model
Figürlerle süslü veya heykeltıraşlıkta yararlanılan kadın veya erkek
canlı müzik
Gazino, lokal vb. yerlerde yemek sırasında bir veya birkaç müzisyenin çalgı ve sesleri ile parçaları seslendirmesi
canlı resim
Bir hareketi parçalarına ayırıp bunların elle yapılan resimlerinin alıcıyla tek tek çevrilmesine dayanan ve gösterimde sürekli bir hareketi ortaya koyan film tekniği
canlı yayın
Daha önceden herhangi bir gereç üzerine kaydedilmemiş, bir olayı alıcıyla gerçekleştiği anda radyo ve televizyona aktarma
canlı özdekçilik
Evrenin temeli olarak düşünülen maddenin canlı olduğunu savunan doktrin, hilozoizm
dokuz canlı
Çok sağlıklı, herhangi bir hastalığı olmayan, dayanıklı
dokuz canlı
Kolay kolay ölmeyen
etli canlı
Dolgun vücutlu, sağlıklı, güçlü
iki canlı
Gebe, yüklü, hamile
it canlı
Zora, sıkıntıya dayanan, dayanıklı
kanlı canlı
Sağlıklı, sapasağlam, vücut sağlığı yüzünden belli olan
pek canlı
Dayanıklı
tez canlı
Beklemeye dayanamayan, canı tez
yedi canlı
Ölüm sebebi olabilecek birçok olaylardan sağ çıkan kimse
canli
Favorites