Hiroshima'da Kuchiwa denilen bir yer var.
- There's a place called Kuchiwa in Hiroshima.
Bu, bazı ülkelerde bir hediye ve diğerlerinde rüşvet denilen şeydir.
- This is what is called a 'present' in some countries and 'bribery' in others.
Hiç kimse aptal diye çağırılmaktan hoşlanmaz.
- No one likes to be called stupid.
Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.
- You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death.
Dört Galile uyduları Io, Europa, Ganymede ve Callisto olarak adlandırılmıştır.
- The four Galilean moons are called: Io, Europa, Ganymede and Callisto.
Görünüşe göre, o Tatoeba adındaki bir Japon kızla buluşuyor.
- He apparently dates a Japanese girl called Tatoeba.
Sami, Leyla adındaki bir esmere aşık oldu.
- Sami fell in love with a brunette called Layla.
İstasyona vardığında, o bir taksi çağırdı.
- On his arrival at the station, he called a taxi.
Başkan, askeri güçleri çağırdı.
- The President called out the troops.
Onlar Greeley'i bir aptal ve bir hain olarak adlandırdı.
- They called Greeley a fool and a traitor.
Aslan hayvanların kralı olarak adlandırılır.
- The lion is called the king of animals.
Dr. Sagan miyelodisplazi adlı ender bir kemik iliği hastalığından muzdaripti.
- Dr. Sagan suffered from a rare bone marrow disease called myelodysplasia.
Radyoda Apologize adlı bir şarkının çaldığını duydum.
- I heard a song called Apologize on the radio.
Siz dışarıdayken Bay West diye biri aradı.
- A Mr. West called while you were out.
Tom Mary'ye korkak diye bağırdı.
- Tom called Mary a coward.
Seni tekrar aramak zorunda kalacağım.
- I'm gonna have to call you back.
Sadece seni aramak ve geç kalacağımı bildirmek istedim.
- I just wanted to call you and let you know I'd be late.
O hareket edemiyordu ve yardım çağırmak zorunda kaldı.
- He couldn't move and had to call for help.
Ambulans çağırmak için telefonunu kullanmalıyım.
- I need to use your phone to call an ambulance.
Linda, babasının ani hastalığı yüzünden üniversiteden geri çağrıldı.
- Linda was called back from college by her father's sudden illness.
Ben bir genç kızın yardım çağrısı yaptığını duydum.
- I heard a young girl call for help.
Tom bir doktor çağırmalı.
- Tom needs to call a doctor.
Toplantıya çağırmak istiyorum.
- I'd like to call a meeting.
Kimse bana böyle seslenmez.
- Nobody calls me that.
Kral, bana çocuğun olarak seslenmeyi kes. Tanrı aşkına ben otuz iki yaşındayım!
- King, stop calling me your boy. I'm thirty-two, for God's sake!
Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
Erkek torunum beni davet etmek için aradı.
- My grandson called to invite me over.
Tom geç kalacağını Mary'ye söylemek için aradı.
- Tom called to tell Mary that he'd be late.
Tom Mary'yi geç kalacağını söylemek için aramadığından dolayı azarladı.
- Tom scolded Mary for not calling to say she'd be late.
Bir gün seni ziyaret etmek istiyorum.
- I would like to call on you one of these days.
Her şeyden önce, Jim'i ziyaret etmek zorundayım.
- First of all, I have to call on Jim.
Düşünmek için zamanım yoktu. Kanaate dayalı karar almak zorundaydım.
- I didn't have time to think. I had to make a judgment call.
Tom bir günde yaklaşık elli telefon konuşması yapar.
- Tom makes about fifty phone calls a day.
Benim bir telefon konuşması yapmam gerekiyor.
- I need to make a telephone call.
Milletler arası bir çağrı yapmak istiyorum.
- I'd like to make an overseas call.
Bir çağrı yapmak istiyorum.
- I'd like to make a call.
Konuşmanızı bir dakika içerisinde bağlayacağım.
- I'll put your call through in a minute.
Tom bir günde yaklaşık elli telefon konuşması yapar.
- Tom makes about fifty phone calls a day.
O bana bir yalancı demekten geri kalmadı.
- He as good as called me a liar.
Sadece merhaba demek için arıyorum.
- I'm just calling to say hi.
Ona özür dilemek için Susan'ı aradım fakat o, telefonu yüzüme kapadı.
- I called Susan to apologize to her, but she hung up on me.
Benim bir telefon konuşması yapmam gerekiyor.
- I need to make a telephone call.
Yurt dışında olsam ve param bitse, ben daha fazla istemek için ailemi ararım.
- If I were abroad and I ran out of money, I would call my parents to ask for more.
Tom Mary'yi işten eve giderken onun biraz ekmek almasını isteyip istemediğini sormak için aradı.
- Tom called Mary to ask her whether she wanted him to buy some bread on his way home from work.
O kazançlarla ilgili vergi talep etti.
- He called for a tax on earnings.
Ben, birinin arkadan adımı seslendiğini duydum.
- I heard someone call my name from behind.
Birinin adımı seslendiğini duydum.
- I heard someone call my name.
Bir gün seni ziyaret etmek istiyorum.
- I would like to call on you one of these days.
Her şeyden önce, Jim'i ziyaret etmek zorundayım.
- First of all, I have to call on Jim.
Ben bazen onu ziyaret ederim.
- I call on him sometimes.
Nasıl olur da gece öyle geç saatte bizi ziyaret edersin?
- How come you call on us so late at night?
İki gün içinde beni yeniden ara.
- Call me again in two days.
Bu öğleden sonra beni ara.
- Call me this afternoon.
Bazen sana uğramamın bir sakıncası var mı? Hayır, hiç.
- Do you mind if I call on you sometime? No, not at all.
Ona ya bana uğramasını ya da beni aramasını söyle.
- Tell him either to call on me or to ring me up.
Her üye davet edildi.
- Each member was called upon.
Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
Bana bir taksi çağırabilir misiniz?
- Can you call a taxi for me?
Seni patronum diye çağıracağım.
- I'll call you my boss.
Okay, we are going to call it. Thank you very much everyone, for all your efforts.
Time of death 17:15.
Ona ya bana uğramasını ya da beni aramasını söyle.
- Tell him either to call on me or to ring me up.
Mümkün olduğu kadar kısa sürede babanı aramalısın.
- You should call your father as soon as possible.
We could always call on a friend.
The captains call the coin toss.
That person is hurt, call for help!.
I can't see you. Call out to me so I can find you.
Why don't we dispense with the formalities. Please call me Al.
I received several calls today.
Why don't you call me in the morning.
I had to yield to the call of the wild.
This job calls for patience.
A very tall building is called a skyscraper.
He heard a call from the other side of the room.
That sound is the distinctive call of the cuckoo bird.
My partner called 2 spades.
He called'' twelve of the last three recessions.
That was a good call.
The so-called Ising model.
... called a Faraday cage and every time you walk into metal structure, you get shielded by ...
... He wrote a wonderful book in the '70s called "The ...