Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
- The old man lives alone.
O yalnız başına kahvaltı yaptı.
- He had breakfast all alone.
Ormanda yalnız başına yaşadı.
- He lived alone in the forest.
Ben gidersem kimsesiz olacaksın.
- If I go, you'll be all alone.
Lütfen sadece beni yalnız bırakın. Düşünmek istiyorum.
- Please just leave me alone. I want to think.
Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
- They said they only wanted to be left alone.
Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
- Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
O tek başına yürümeyi sever.
- She likes to walk alone.
She walked home alone.