Poposu yanan kişi kabarcıkların üstünde oturmak zorundadır.
- The one whose butt got burned has to sit on the blisters.
Onun poposunu tekmeleyeceğim.
- I’m going to kick his butt.
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
- The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
Partiye gidebilirsin, ancak gece yarısına kadar eve olmalısın.
- You may go to the party, but you must be home by midnight.
Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı.
- It takes eight hours to fly from Zurich to Boston, but only six for the return trip.
Kül tablasını boşalt, içi izmarit dolu.
- Empty the ashtray, because it's full of cigarette butts.
Arkadaşım, önündeki arabanın sürücüsünün camdan dışarıya bir sigara izmariti attığını görünce çok sinirlendi.
- My friend was very angry when he saw the driver of the car in front of him throw a cigarette butt out the window.
Büyük bedenimiz var, ama o renk mevcut değil.
- We have the extra-large size, but not in that color.
O genç ama deneyimli.
- He is young, but experienced.
Tom mutfak lavabosu hariç her şeyi paketlemiş gibi görünüyor.
- Tom seems to have packed everything but the kitchen sink.
Tom hariç herkes vardı.
- Everybody but Tom was present.
Tehlike bilmediğimiz şeyden gelmez, fakat oysa doğru değilken doğru olduğuna inandığımız şeyden gelir.
- Danger doesn't come from what we don't know, but from what we believe to be true whereas it isn't.
Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri?
- That means one of them will have to go. But which one?
Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller.
- Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.
Avrupa Birliği'nin teorik olarak aynı haklara sahip 23 resmi dili var ama uygulamada yalnızca üç dil işliyor: İngilizce, Fransızca ve Almanca.
- The European Union has 23 official languages, theoretically with the same rights, but in practice only 3 working languages: English, French and German.
Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu.
- Mariko studied not only English but also German.
Bu şakadan başka bir şey değildi.
- It was nothing but a joke.
Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.
- The girl did nothing but cry.
Bir resim çekmek için yapmanız gereken bütün şey bu düğmeye basmaktır.
- All you have to do to take a picture is push this button.
Elbiseye düğme eklenmiş.
- The button is attached to the dress.
Tom yanlış butona basmış olmalı.
- Tom must have pushed the wrong button.
Bir bilet almak için sadece butona basmalısın.
- You have only to push the button to get a ticket.
O, kelebeklerin nasıl uçtuğunu gözledi?
- She observed how butterflies fly.
Parlak kelebekler oradan oraya uçtu.
- Brilliant butterflies flew hither and thither.
Yangının nedeni onun sigara izmaritiydi.
- The cause of the fire was his cigarette butt.
Arkadaşım, önündeki arabanın sürücüsünün camdan dışarıya bir sigara izmariti attığını görünce çok sinirlendi.
- My friend was very angry when he saw the driver of the car in front of him throw a cigarette butt out the window.
Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
- Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
- We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
Şarkıcı sadece Japonya'da değil, aynı zamanda Avrupa'da da ünlü.
- The singer is famous not only in Japan but also in Europe.
İtiraz edebilirdim ama etmedim.
- I could have objected, but didn't.
Biz itiraz ettik ama o yine de dışarı gitti.
- We objected, but she went out anyway.
Önce plandan hoşlandığımı düşündüm fakat ikinci düşünüşümde ona karşı çıkmaya karar verdim.
- At first I thought I liked the plan, but on second thought I decided to oppose it.
Yardımın olmasaydı, zorlukla baş edemezdim.
- But for your help I could not have got over the hardship.
Tavsiyem olmasaydı, başarısız olurdun.
- But for my advice, you would have failed.
Herkes ona karşı çıktı fakat her şeye rağmen Mary ve John evlendi.
- Every one opposed it, but Mary and John got married all the same.
Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir.
- His story may sound false, but it is true for all that.
Yalnızca Fransızca değil, İspanyolca da konuşuyor.
- He not only speaks French, but he speaks Spanish, too.
Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
- Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
Tostunda tereyağı istediğini düşündüm.
- I thought you'd want butter on your toast.
Keiko, hiç tereyağlı tostun var mı?
- Keiko, do you have any buttered toast?
Away but the hoose and tell me whae's there.
You told me I could do that, but she said that I could not.
It never rains but it pours.
I like everything but that.
Now the Wicked Witch of the West had but one eye, yet that was as powerful as a telescope, and could see everywhere. So, as she sat in the door of her castle, she happened to look around and saw Dorothy lying asleep, with her friends all about her. They were a long distance off, but the Wicked Witch was angry to find them in her country; so she blew upon a silver whistle that hung around her neck.
I am not rich but (I am) poor.
I escap'd upon a butt of sack which the sailors heav'd o'erboard.
He's usually the butt of their jokes.
When the woman in the dress was sitting with her legs up, I could see up her butt.
Again, by 28 Hen. VIII, cap. 14, it is re-enacted that the tun of wine should contain 252 gallons, a butt of Malmsey 126 gallons, a pipe 126 gallons, a tercian or puncheon 84 gallons, a hogshead 63 gallons, a tierce 41 gallons, a barrel 31.5 gallons, a rundlet 18.5 gallons. –.
We can't chat today. I have to get my butt to work before I'm late.
The hand-cuffed suspect gave the officer a desperate butt in the chest.