Tom's meeting with his boss was very tense.
- Tom'un patronuyla buluşması gerilimli idi.
Meeting my old friend was very pleasant.
- Eski arkadaşımla buluşmak çok hoştu.
They went skiing during their date.
- Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.
Tom certainly wouldn't be pleased if Mary went out on a date with John.
- Mary John'la buluşmak için çıksa, Tom kesinlikle memnun olmaz.
We're approaching the rendezvous point.
- Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.
If you don't hurry, you'll be late for your appointment.
- Acele etmezsen buluşmana geç kalacaksın.
I had an appointment at 2:30, but I was caught in traffic and couldn't get there in time.
- Saat 2.30'da buluşmam vardı ama trafiğe yakalandım ve oraya vaktinde varamadım.
Fadil found out about Layla's secret dating life.
- Fadıl, Leyla'nın gizli buluşma hayatı hakkında bilgi edindi.
I started dating her.
- Ben onunla buluşmaya başladım.
He promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
I had a chance to meet him in Paris.
- Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
Meeting my old friend was very pleasant.
- Eski arkadaşımla buluşmak çok hoştu.
Tom is eager to meet Mary again.
- Tom Mary ile yeniden buluşmak için istekli.
The discovery of electricity gave birth to an innumerable number of inventions.
- Elektriğin keşfi sayısız buluş icat etmiştir.
Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious.
- Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir.
We have a good opinion of your invention.
- Buluşunuzu önemsiyoruz.
The computer is a recent invention.
- Bilgisayar yeni bir buluştur.
Next time we'll agree on a meeting place.
- Bir dahaki sefere bir buluşma yeri kararlaştıracağız.
Do you want to get together later?
- Daha sonra buluşmak istiyor musunuz?
How would you like to get together this weekend?
- Bu hafta sonu nasıl buluşmak istersiniz?
Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious.
- Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir.
We made a date to meet soon.
- Yakında buluşmak için bir randevu verdik.
Tom certainly wouldn't be pleased if Mary went out on a date with John.
- Mary John'la buluşmak için çıksa, Tom kesinlikle memnun olmaz.
Tom went to Boston to meet Mary.
- Tom Mary ile buluşmak için Boston'a gitti.
Tom is eager to meet Mary again.
- Tom Mary ile yeniden buluşmak için istekli.
The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.
- Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.
He promised to meet her at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
He promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
Tom and the rest of the robbers rendezvoused at a subway station.
- Tom ve kalan soyguncular bir metro istasyonunda buluştular.
We're approaching the rendezvous point.
- Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.